| |
Yaslı gittik şen geldik
Çok uzaklardan geliyor Türkiye, çok... Uzaklardan ve de birbirinden zorlu iki yolculuktan... İki yolculuğumuz da aşağı yukarı aynı tarihlerde başladı. IMF ile 1961'de. AB ile 1963'te. IMF ile 43 yılda 18 standby imzaladık. 17'si yarıda kaldı. Kimi hükümetlerin yarı yolda ürküp geri çekilmeleri sonucu, kimi krizler yüzünden. Bu kez direndik, dişimizi sıktık ve 18'inci anlaşmayı sonuna kadar götürdük. Hem de 18 standby'ın en uzununu, en özveri isteyenini, üstümüze en sıkı deli gömleği giydirmiş olanını. Çok şükür, bugünleri gördük. Şimdi sıra ikinci uzun yolculuğun son metrelerini katetmeye geldi. 1963'teki Ankara Anlaşması ile başlayan AB ile yolculukta da saymakla bitmeyecek engeller aştık. Bazen AB bizi yarı yoldan çevirmeye çalıştı, bazen biz geri dönmeye kalktık. Ve yine çok şükür, donmadan kutupları aştık, susuzluktan ölmeden çölleri...
AB kamuoyunun sesi Geriye son iki viraj kaldı. Biri bugün Avrupa Parlamentosu. Diğeri yarın akşam ya da Cuma sabahı AB Konseyi. Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin üyeliğine karşı olan, ancak "Katılım müzakerelerinin geciktirilmeden başlatılmasını" öneren Hollandalı Hıristiyan Demokrat milletvekili Camiel Eurling'in raporunu oylayacak. Ve rahat bir çoğunlukla, AB Konseyi'ne görüşmelerin başlatılması çağrısı yapacak. Gerçi çağrının bağlayıcılığı, yaptırım gücü yok, tek yetki 25 liderde ama Parlamento, AB komuoyunun sesi işlevini görüyor. Bu kararla Avrupa halklarının eğilimini yansıtmış olacak. Yarın başlayacak liderler zirvesine gelince; sonuçtan zerrece kuşkunuz olmasın. Türkiye ile müzakerelerin açılması kararı verilecek. Görüşmeler 2005'in ikinci yarısında, büyük olasılıkla Ekim'de başlayacak. Ne Kıbrıs yer alacak, ne Ermeni soykırımı. Önemli olan zirve nihai bildirisinin Türkiye paragrafına, AB'nin 1999 Helsinki zirvesinde verdiği, 2002 Kopenhag zirvesinde teyit ettiği taahhütleri sulandıracak ifadelerin ya da tuzakların girmemesi. Neler onlar: Tam üyelik hedefinin yanında başka bir seçenekten söz edilmesi. Emeğin serbest dolaşımına kalıcı engelleme getirilmesi. Yapısal ve tarım politikaları ile fonlarında çok uzun süreli kısıtlamalar öngörülmesi...
Ortadoğu'nun umudu Bunlardan herhangi birinin Türkiye kararına eklenmesi, AB'nin adaylara eşit davranmadığı anlamına gelecek. Çünkü yeni 10 üyeye de, Bulgaristan ve Romanya'ya da bu kısıtlamalar sadece geçici olarak getirildi. Ayrıca bu kısıtlamalar ya da diplomatik ifadeyle "derogasyonlar", Türkiye'nin yine diğer adaylardan farklı olarak, AB'den hakkı olan fonları alamamasına yol açacak. Ama her şeye rağmen yolculuğun "misyonunu" yerine getirdik; Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyiyle kenetledik. Bir şey daha yaptık; Ortadoğu halklarına umut olduk. Bakın, İranlı sosyolog İhsan Naraghi dün Figaro'da neler dedi: "Türkiye'nin AB üyeliği Haçlı mirasının sonu demek, İslam'ın ve Hıristiyanlığın barışı demek. Daha da önemlisi, bölge ülkelerinde, özellikle de İran'da değişim sürecinin başlaması demek. Türkiye hepimize model olacak, hepimizin demokratik dönüşümünü sağlayacak..."
|