| |
Sükûnet..
Türk medyası, toplumun "balık hafızası"nı paylaştığı için bundan önce "Gümrük Birliği" sürecinde yazılanlara, söylenenlere geri dönüp bakmıyor. O zaman da neler yazılıp, neler söylenmişti, ne yalanlar hayasızca dile getirilmişti hakaretlerden nasıl medet umulmuştu. Ama ne oldu? Gümrük Birliği sayesinde Türkiye tarihinde ilk kez "rekabet yasası"nı çıkardı. Rekabet üreten bir toplum olmaya yöneldi. Bunun sonucunda ihracatını, hayalinde görse inanmayacağı bir şekilde, altmış milyar dolara çıkarmakla kalmadı ihracatın yapısını da çeşitlendirdi. Gümrük Birliği'ne en karşı grup olan otomotivciler en karlı grup haline geldi, yıllık dış satımları on milyar dolara çıktı, elektronik Avrupa'yı ele geçirdi. Tekstile dayalı raşitik yapı kırıldı. Ama bunları inkar edenler, yalanın, yanlışın ve tahrifin entelektüel cezasını çekmedi. Çünkü geriye dönüp kimse bunun manevi hesaplaşmasını yapmadı.
Şimdi aynısı AB için olmakta.. Yalanlar, saptırmalar, hakaretler.. Ancak, sonuç değişmeyecek. Türkiye müzakerelere muhtemelen 2005 yılında başlayacak. AB'deki Türkiye karşıtları ile Türkiye'deki AB karşıtlarının eli böğründe kalacak. Tarihin temposuna karşı direnmeye çalışanlar en ufak kıpırtıdan medet umuyorlar. Müzakere sürecinin doğal çalkantısını, bir "iç sömürge" olarak kalmamızı sağlayabilmek için salçalı bir hamasetin, ilkel bir milliyetçi çığlığın benzini yapmaya uğraşıyorlar. Halbuki olması gereken oluyor, AB ile Türkiye bir adımı daha birlikte atıyor. Türkiye de "müzakere" etmeyi öğreniyor. Her şeye "milliyetçi" gözlükle bakmak yerine olaylara akılla, mantıkla, sağduyuyla ve akılcı bir yaklaşımla yanaşmanın eğitimini görüyor. Nitekim, 17 Aralık Zirvesi'ne kadar yaşanacak çalkantılarla Zirve'den çıkacak olası kararı daha sonra yeniden birlikte değerlendirince bunu göreceğiz. Bir bardak suda ne fırtınalar koparılmış, neler söylenmiş, neler yazılmış ve ne olmuş? Aynı Gümrük Birliği sürecinde olduğu gibi.. Türkiye, AB'nin kendi resmi kayıtlarına göre "Kopenhag Kriterleri'ni doldurmuş" ve "kendisiyle müzakereye zaman geçirilmeden başlanması" gereken bir ülke.. Gerisi lafı güzaf. Türkiye'yi çimdiklemeye, Türkiye'den bir şeyler tırtıklamaya kalkanlar olur ama siz hiç aldırmaz, yolunuzda yürürsünüz. Yeter ki müzakere sürecinde olup biteni abartmayın, sükunetinizi ve soğukkanlılığı kaybetmeyin.
Esas iş, hiçbir provokasyon karşısında soğukkanlılığı ve sükuneti kaybetmemek.. Son haftada, "eskiyi korumak için yanıp tutuşan" statüko yanlıları, ellerinden geleni artlarına koymayabilirler. Bunun panzehiri, aldırmamak, sakin ve mesafeli durmak.. AB zihniyeti, toplumsal yapıyı "birey" üzerine kurmuş. Bireyin tüm hak ve özgürlüklerini genişletme hedefini benimsemiş. Bireysel hakların gelişimini amaçlamak yerine, milliyetçilik peşinde koşanların AB zihniyetini kavramalarına imkan yok. AB için, "her şeyden önce insan" şiarını kabullenmek, sindirmek gerek çünkü. Gümrük Birliği'nden bugün en çok yararlananlar tüketici vatandaşlarımız.. Ayrıca sanayinin yapısı.. Bundan kaynaklanan ihracatın gelişip zenginleşmesi.. AB süreci de aynı, zaten aynen onun bir parçası olan Gümrük Birliği gibi.. Birey kazanıyor. AB'nin zorlamasıyla çıkan yasalara bakın, bunlardan zarara uğrayan bir tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var mı? Hatta söylenmeyen, gündeme giremeyen diğer öneriler de cabası.. AB "İlerleme Raporu 2004"de, Türkiye'nin hem kamuda hem özel sektörde "araştırma ve geliştirme harcamalarını" artırmasını öneriyor. Bunu devletin ve toplumun neden yapmadığını sormak yerine, AB'ye öfkelenmenin anlamı var mı?
AB'deki Türkiye karşıtları ile Türkiye'deki AB karşıtları oyunu kaybetti. Kervan yürüyor. Üstelik artık tartışmalar hamaset ve palavradan uzaklaşıp, çok daha derinlikli, nitelikli ve teknik bir hale gelecek. İşler iyidir. Önümüzdeki cuma, durumu bir kez daha netleştirecek. Üç gün kaldı.
|