| |
"Yasak hemşerim" barikatları
Bir ülkede demokrasinin gelişmişliğini belirlemeye yarayan başlıca ölçü ya da kriterlerden biri olarak "devlet sırrı"nın kapsamı gösterilir. Bir başka deyişle, demokrasi ile devlet sırrı kapsamı arasında, ters orantılı denklem olduğu söylenir. Yani gri ya da gölgeli bölgeler kamunun geniş bir kesitinin üstüne düşmüşse, ya da devlet birimleri Soğuk Savaş döneminin "Gladio" mantığını o gri, gölgeli bölgelerin ardına sığınarak sürdürmeye devam ediyorlarsa, orada şeffaf, saydam, gün ışığında yönetimden söz edilemez. AB kapısındaki Türkiye'nin demokrasi ailesindeki konumu, bu denklemde eşit işaretinden sonra çıkacak sonuçla değerlendirilirse, tıpkı Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün listesindeki gibi, bizi mutlu etmeyecek bir yerlerde olacağı kesin. Öyle ya; devlet adına işlenen adi suçların bile (Selçuk Parsadan örneğindeki gibi) sır kapsamına alındığı, Meclis soruşturma komisyonlarının kafasını "devlet sırrı" duvarlarına çarptığı bir ülkede yaşıyoruz.
Bilgi edinme istisnaları Gerçi bir yandan AB'ye uyum paketleri, diğer yandan toplumun saydam yönetim baskıları sayesinde son yıllarda epey mesafe aldık. Örneğin geçen yıl "Bilgi Edinme Hakkı Yasası" gibi devrim sayılabilecek bir adım attık ama yine de "Hesap veren yönetim" için yapılacak çok iş var. Bu "iş" listesinin ilk sıralarının birinde "Bilgi Edinme Hakkı Yasası"nın ikizinin hayata geçirilmesi yer alıyor: Devlet sırrı yasası. Çünkü, bu yasa olmazsa yurttaş bilgi edinme hakkını tam olarak kullanamaz. Kullanamıyor da. Alın size, Bilgi Edinme Hakkı Yasası'nda "istisnalar"ın, yani vatandaşın ulaşamayacağı bilgi ve belgelerin dökümü: Yargı denetimi dışında kalanlar, devlet sırları, ekonomik çıkarlar, istihbarat, idari ve adli soruşturma, özel hayat, ticari sır, fikir ve sanat eserleri, kurum içi düzenlemeler, görüş, bilgi notu ve tavsiyeler, mütalaa talepleri... Oysa Batı'da "devlet sırrı"nın kapsamı sürekli daraltılıyor. Ömrünü doldurmakta olan Türk Ceza Kanunu'ndan (ilkbaharda yenisi yürürlüğe girecek; hem de yeni CMUK ile birlikte) 141, 142 ve 163'üncü maddelerin kaldırılmasında önemli rol oynayan hukukçu Nilüfer Göle, Batı'daki gelişmenin mantığını şöyle anlatıyor: "Bir ülkede yönetimin iyi işlemesi sadece ceza normlarıyla gerçekleşemez. Saydamlık ve eşitlik için, bu normların yanı sıra iki koşulun da yerine getirilmesi gerekir: Bireysel bilgilenme hakkı ve devlet sırrı kavramının sınırlandırılması." Türkiye de nihayet bu eksiğin farkına vardı ve Adalet Bakanlığı devlet sırrıyla ilgili taslak hazırladı, görüş ve katkı için çeşitli kurumlara gönderdi.
TESEV'in cesareti Birbirinden önemli araştırmalarıyla ülkemizin yüz akı sivil toplum örgütlerinden TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) medeni cesaret örneği sergiledi, bakanlık taslağını yetersiz bulup karşı taslak hazırladı . TESEV taslağına ilginç tepkiler geldi: Adalet Bakanlığı bürokratları mesafeli davrandı, MİT heyecanla karşıladı. Savunma Bakanlığı "ileri" buldu, MGK Genel Sekreterliği "Uygun" dedi. İşte bu taslak bugün ve yarın Ankara'da tartışılacak. Önerilerin bakanlığı ne ölçüde etkileyeceğini bir süre sonra göreceğiz ve bir başka yazıda irdeleyeceğiz. Ama önemli olan, devlet sırrı anlayışının Türkiye'de de demokratik değişim ve gelişmeyi engelleyici nitelik kazandığının görülmesi. Ve bu engelin AB yolunda sıkıntı yaratacağının anlaşılması. Türkiye'nin gerçekten değiştiğini ya da değişmeye başladığını anlamaya bu bile yeterli ...
|