kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cuma
  » Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Memleketimden uzay manzaraları
Bizim uzay hikayemiz

Uzaya giden adamımız olmayacak. 1960'lı yılların İstanbul'unda, Aksaray'daki bir evin lambaları kapatılırdı her gece, salonu dolduran insanlar nefeslerini tutarak, yerde ışıklar saçarak gezinen uçan daireyi seyrederlerdi!


Memleketimden uzay manzaraları

Hiçbir zaman diğer gezegenlere giden bir bilim insanımızın resmini duvarımıza asamayacağız. Çünkü önemli olan dıştaki değil içteki duvarları yıkabilmek.

1960'lı yılların İstanbul'unda, Aksaray'daki bir evin lambaları kapatılırdı her gece, salonu dolduran insanlar nefeslerini tutarak, yerde ışıklar saçarak gezinen uçan daireyi seyrederlerdi! Oyuncak uçan daire, evin küçük oğluna alınmış olsa da, tüm mahallenin sevgilisi olmuştu; öyle ki, ışıklarının canlılığını yitirmeye, hareketlerinin ağırlaşmaya başladığını duyanlar, bir taşla iki kuş vurmak istercesine, misafirliğe eli boş gidilmeyeceğinden pil götürürlerdi. Amerika ve Sovyetler'in uzayda roket yarıştırdıklarını Türkiye'de duymayan yoktu o yıllarda. Öyle ki, iki süper güç bir an önce Ay'a ayak basmak amacıyla hızlarına hız katarlarken, Anadolu yollarındaki otobüslere "Apollo" adı verilmekteydi!.. Aksaray'da, oyuncak uçan dairenin ışıklarına bakarak hayal kuran çocuk, 2000'li yılların İstanbul'unda bir okul servisinde direksiyon sallıyor ve arada bir ninesinin diktiği kılıfından çıkararak uçak dairesinin tozunu alıyor. Evet, ninesi zarar görmesin diye bir de kılıf dikmiş oyuncak uçan daireye; gökyüzü renginde "mavi" bir kılıf!.. Ve uzaya çıkma yolunda bir tek "şehit"i bulunmaya Türkiye'de her yıl, trafik kazalarında can veren on bine yakın insan kefene sarılarak karanlığına gömülüyor toprağın.

BİZDEKİ İNCE AYARLAR
Ne dersiniz, o oyuncak uçan dairenin kılıfı, bir düşünce kefeni değil midir? Titanik'in buzdağıyla karşılaştığı 1912 yılının 14 Nisan'ından tam 49 yıl sonra, insan taşıyan ilk uzay gemisi kazasız belasız geri döner dünyaya. Sovyet kozmonot Yuri Gagarin'in yolculuğunun ardından dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel şu açıklamayı yapar: "Bu büyük başarıyı överek karşılıyoruz. Uzay konusunda bu ilerlemeler bütün insanlık için faydalı olmuştur. Rusları bu başarılarıyla insanlığa hizmet ettikleri için kalben tebrik ederim. Böyle büyük başarılar küçük milletler için korku verici bir şey değildir." Öyle ya, Ruslar'ın uzaya insan göndermesinden korku duymaya ne gerek var? Hatta, kutlamak gerek adamları. İstanbul Erkek Lisesi İngilizce öğretmenlerinden Orhan Yetker de böyle düşünür ve Gagarin'e bir mektup gönderir. Vay efendim, sen misin "komünist" bir ülkenin adının yazıldığı zarfın pulunu yalayan!... Olmaz! Yalanması gereken adres öteki taraftır!.. Tutuklanan öğretmen, Örfi İdare Mahkemesi'nden bulur kendini... Aziz Ağartan var bir de... Bartın'da soğuk demir atölyesi bulunan Aziz Usta, evinin teras korkuluklarına desen olarak ucunda hilal bulunan roketler yapar. O yıllarda uzayın fethi başlamamıştı henüz. Bizim Aziz Ustamız, insanların bir gün roketlerle Ay'a gideceğini söylediğinde tüm kentte alay konusu olur. Özellikle de yobazların tepkisini çeker; ama o kendisiyle alay edenlere "Bir gün insanoğlu Ay'a gidecek, hem de benim yaptığım roketlere benzeyen araçlarla" karşılığının verir, her seferinde... Siz bu yazıyı okurken, bilin ki Aziz Usta, dirseklerini Bartın'daki evinin korkuluklarına dayamış gökyüzünü seyrediyordur, yaşlı gözleriyle... Ah, siz onu bir de Ay'a ilk insanın gittiği günün ertesinde Bartın sokaklarında yürürken görecektiniz! Amerika'nın Ay'a bayrağını götürdüğü müttefiklerinden biri de biziz, çok şükür! Eee, bu bayrak farklıdır ötekilerden, bu yüzden ülkemize geri geldiğinde çerçevelenerek duvara çakılması gerekir; öyle de olmuştur. Amerika, Mars'a insan göndermenin hesaplarını, ayarlarını yapıyor şimdiden. Peki biz ne yapacağız?.. Bizim de bir ince ayarımız olacak elbette! Bizimki, Amerikalı astronotların Mars'a giden bayrağımızı geri vermelerinden sonra başlayacak: "Koy evladım Ay'a giden bayrağın yanına bir çivi!... Biraz sağa götür çiviyi, biraz, biraz daha... Şimdi de aşağı indir... İndir, indir... Hah, bu ayar iyi, çak gitsin evladım!" Ne yazık ki, hiçbir zaman yıldızlara giden bir bilim insanımızın resmini duvara asamayacağız. Bunun da nedeni Bernard Shaw'un şu sözlerinde gizlidir: "Dışarıdaki duvarları yıkmak kolay, önemli olan içerideki duvarları yıkabilmektir." Dünyanın en güzel, en estetik bayraklarından birine sahibiz. Bayrağımızın üstünde Ay'ın resmi var ama Ay'da resim çektiren bir Türk göremiyoruz. Neden mi? Çünkü biz, Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği, hayatta tek doğru yol olan bilimin yolundan çok ama çok uzağız. Bayrağımızdaki hilal ve yıldızın nasıl bir araya geldiğini bile okullarda, bilimin yolunda anlatmıyoruz. Acıdır ama ülkemizin bağımsızlığı için canını veren nice güzel insanın kanı bilimin yolunu tıkamak için kullanılıyor. Oysa bilim özgürlük demektir, bağımsızlık demektir.

BAYRAĞIMIZI YOLDA BULMADIK
Bayrağımızdaki hilal sayısını bire indiren ve yanına ilk kez yıldızı koyan Sultan III. Selim'dir. Gökten bayrak düşmez, düşse düşse göktaşı düşer. Dahası, biz, yolda tesadüfen bayrağını bulmuş bir millet değiliz. Bayrak reformu yapan III. Selim'in kullandığı yıldız sekiz köşelidir; bu yıldız şekilbiliminde "zafer" anlamına gelmektedir. Yıldızımızı beş köşeli yapan ise Sultan Abdülmecit'tir. Beş köşeli yıldızın ise tek bir anlamı vardır. Bunu anlamak için boy aynasına bakarken bacaklarınızı iki yana açın ve kollarınızı da yere paralel duruma getirin. İşte karşınızda beş köşeli yıldız; "insan". Yani, Ay'a ilk insanı biz gönderdik! Nasıl? Bilgi de güldürüyormuş değil mi? Belden aşağı konuşmadan, küfretmeden de güldürülebilinir. Hem de birilerinin tüm karşı çıkmalarına, alay etmelerine karşı, gülerken de düşünebilir insan... Bayanlar, baylar; bunun da adına "mizah" denir!

Sunay AKIN

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Vitaminin iyisi besinde
 Tarihi mekanda antika fuarı
 Dışarı Çıkmadan Önce
 İtalya'dan tiyatro geldi
 Şık kadının mağazası
 Erkekler daha kolay satın alıyor
 Lenin ve devrimler
 Jil Sander'den yeni bir sadelik anlayışı
 Beyoğlu'nda yepyeni bir adres
 Koton'dan jean fikir
 Kısa kısa kısa...
 Müziğin peşinde kış yolculuğu
 Güzellik Yarışması
 Her yemek bir şölen olmalı
 Yeni nesil yaşlılar artık gençler gibi yaşıyor
 İç mimari ve orkestra benzerliği
 Abdülhamit'in teknoloji merakı
 Işık karanlıkta güzeldir!
 Tüm çocuklar kitaba ulaşsın diye yola çıktı
    Cumartesi Yazarlar
  » Güncel
    Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
BALÇİÇEK PAMİR
Cezalı öğrenci gibiyim
Colin Farrell Büyük İskender...
AYŞEGÜL ALDİNÇ
Mübarek bayramınız geçmiş olsun
Dikkat ederseniz 'Geçmiş...
KENAN ONUK
Müzikseverler için üç önemli haber
Köşemizde bugün...
ŞAFAK KARAMAN
Radyodaki fason şarkı
Hafta içi her gün 12-14 saatleri...
Şöhreti kalitesinin önünde gidiyor
Fransa'da üretilen meyvemsi ve hafif bir şarap olan Beaujolais Nouveau için...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.