Yazsak ne yazar?
Şimdi son bir haftada yaşadıklarımızı düşünüp kendimize bir soralım: Bunları hak ediyor muyuz? A Milli Takımımız, Ukrayna karşısında resmi maçlarda son 20 yılın en kötü sonuçlarından birini almayı hak etti mi? Bir yıl önce yere göğe sığdıramadığımız, Avustralya ve Güney Kore'de aldığı sonuçlarla "İşte aranan kan" dediğimiz Ersun Yanal bunları hak ediyor mu? Türk futbolunun efsane oyuncularından birinin vefatı sonrası cenazesi üzerine polemik yapılmasını, federasyon ve kulüp yöneticilerinin üst üste garip demeçlerini futbolumuz hak ediyor mu? Şeref Görkey, bütün kulüpler kendisine saygı duruşunda bulunurken Beşiktaş'ın unutmasını hak ediyor mu? Tribün terörünü hak ediyor muyuz? Haydi, aynaya bakalım ve o acı cevabı hep birlikte verelim: Hak ediyoruz! Dün gece yatarken televizyondaki haberlerde ilk duyduğum olay Cihat Aktaş'ın ölümüydü. Bu sabah kalktığımda haberlerde ilk duyduğum şey yağan kar yüzünden trafik kazalarında ölen insanlardı. (Yozgat'ta lise öğrencileri ölmüş, Cihat'ın yaşlarında 3 genç) Yıllarca trafik terörüne çözüm bulamamış, son bayramda yollarda onlarca ölü bırakmış, kapkaç terörü yüzünden genç insanların hunharca trenlerden atılmasına ses çıkartamayan bir toplumda, birilerinin bir maçta 16 yaşındaki bir genci bıçaklayarak öldürmesi fazla yadırganmamalı. Yıllardır hem trafik terörü, hem de tribün terörü için çözüm önerileri üretilmiyor mu? Üretiliyor. Çeşitli kanunlar, çeşitli yasalar çıkartılmıyor mu? Çıkartılıyor. Peki neden her yıl trafikte ve tribünde insanlar ölüyor? Üretilen çözüm önerilerine, kurallara, kanunlara ve yasalara uymazsak, hep böyle ağlarız. Çözüm biziz, ama çözümsüzlüğü yaratan da biziz. Aklımızı başımıza almazsak futbol sahalarında kan dökülmeye devam eder.
Teslim olmamalıyız Önceki gün Cihat Aktaş'ın ölümünü duyduğumda müthiş bir üzüntüye müthiş bir öfke karıştı. Bugünkü yazımda sizlere "Bundan sonra maça gitmeyin" çağrısı yapacaktım. Kavgasız, bıçaksız, ölümsüz bir maç seyretme imkanı sağlanıncaya kadar protesto edin, gitmeyin diyecektim. Ama sakinleştikçe bundan vazgeçtim. Ey gerçek futbol seyircisi, kötülükten kaçmak yerine onunla savaşmaya çalışın. Elbet birgün Türkiye'de, uygarca koşullarla maçlara girip çıkacaksınız. (Gerçi ben umutsuzum, bari sizler umudunuzu yitirmeyin.) Yazık... Sahiden yazık... Başka ne denebilir ki... 16 yaşında zıpkın gibi bir genci kara toprağa gömeceğiz, neden, bir hiç uğruna! Oysa size bu satırlarda ligin dibindeki takımların yaşam savaşlarından söz etmeyi düşünmüştüm. Malatya'nın, Çaykur Rize'nin, Denizli'nin, yani Anadolu'nun yıldızlarından söz etmeyi düşünmüştüm. Belki bir Alex tartışması yapardık, Nobre'nin kartını yorumlardık. Yazsaydık bile artık Cihat okuyamayacak, yazsak ne yazar?
|