| |
|
|
Amerika'nın da kafası karmakarışık..
Amerikan Başkanı Bush'un, Condoleezza Rice'ı Dışişleri Bakanı olarak atadığı sırada yaptığı konuşmayı, belki uydu kanallarından dinlediniz. Konuşmanın bir bölümünde şöyle dedi: Biz, savaşta bir ülkeyiz. Kararlı bir düşmana karşı, geniş bir koalisyona liderlik ediyoruz. Kanunsuz rejimlere karşı yeni yapılar ve kurumlar oluşturuyoruz. Kitle imha silahlarının yayılmasına ve terör ağlarına karşı çıkıyoruz. Evet.. Bush "Biz savaşta bir ülkeyiz" dedi. Bu savaşın "Asimetrik " bir savaş olduğunu, bir konvansiyonel "Dünya Savaşı " değil ama bir "Asimetrik Global Savaş" olduğunu artık biliyoruz. Geçenlerde Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök de "Artık komşularımız tehlike teşkil etmiyor, şimdi ortak tehdit uluslararası terörizm" doğrultusunda açıklamalar yapmamış mıydı? Eğer olayı bu boyutu ile ele alırsak, biz de Türkiye olarak bu global savaşın içindeyiz. Yani tribünde oturup maç seyreder gibi, "Bush kötü adam " benzeri yorumlar yaparken, " Bu işin sonu nereye varır " sorusuna da cevap aramak zorundayız. Bu sorunun cevabını Amerika'nın düşünen beyinleri çok yoğun biçimde arıyor. Örneğin Samuel Huntington, belki de Alexis de Tocqueville'in (1805-1859) "Democracy in America"sından bu yana Amerikan kimliğinin ne olduğunu anlamaya dönük en çarpıcı incelemeyi yaptı ( Biz Kimiz, CSA Global Yayın Ajansı, 2004 İstanbul). Bu kitapta, 300 yıldır Amerikan Ulusal Kimliği'ni oluşturan temel öğelerin, (Protestanlık ve Protestan değerler, İngilizce, hukukun üstünlüğü, bireycilik ve bireysel haklar, vb), çok uluslu ekonomi, küresel süper sınıf ideolojisi (veya Davos Adamları), göçler ve nihayet 11 Eylül 2001 terörist saldırısı tarafından sallandığı ele alınıyor. Bir başka yeni kitabı da, şu anda ABD'de bulunan kitapsever arkadaşım İlhan Kesici gönderdi bana. Adını Türkçe'ye "Tercih" olarak çevirebileceğimiz kitabın yazarı Zbigniev Brzezinski ( The Choice, Global Domination or Global leadership, Basic Books, 2004, New York).. Brzezinski, tarihsel koşulların Amerika'yı dünyanın tek süper gücü haline getirdiği saptamasını yaptıktan sonra, "Dünyanın kabadayısı olmak "la "Dünyanın lideri olmak " arasındaki tercih noktasına gelindiğini vurguluyor. Sovyet tehdidine karşı akıllıca ve ustaca karşı koyup " Soğuk Savaş "ı kazanan ABD'nin karşısında onu tehdit edebilecek bir başka devlet yok şu anda. Avrupa'nın tam siyasal birliğini sağlaması veya Çin'in her açıdan süper devlet haline gelmesi 2030 yıllık bir süreç alacak. Yani Amerika global konumu açısından rakipsiz bir güç ve dış güvenliğe ulaştı. Ancak Amerika'nın içindeki güvensizlik kronik bir hale dönüşmekte. Amerika bu ruh haleti içinde, globalleşmenin kaçınılmaz bir yan sonucunun "Global karşılıklı-bağımlılık" olduğunu görmezden gelebiliyor. Veya iç güvenliğe ilişkin kuşkular, Amerika'nın vazgeçilmezleri olan temel hak ve özgürlükleri de unutturacak mı? Özetle, Amerikalıların dışı dünyayı, içi de Amerikalıları derin derin düşündürüyor. Amerika'nın içindeki güvensizliğe karşı, dünyada da Amerika'nın yarın ne yapacağının bilinmemesinden kaynaklanan güvensizlik yoğunlaşmakta.
|