Hükümetin iki yıllık karnesi iyi ama 2005 yılı 2004'ü aratabilir
İkinci yılını dolduran ve elde edilen sonuçlar itibariyle ekonomideki performansı iyi olan hükümeti üçüncü yılında işin daha zor kısmı bekliyor. Çünkü; * Enflasyonda tek haneli rakamları bu yıl gördük. Hatta petrol fiyatlarının etkisiyle enflasyonda yükselme bile var. Üstelik 2005 tarımın yok yılı ve gıda fiyatları, enflasyon düşüşünü köstekleyebilir. Tek haneye indikten sonra daha nereye kadar düşecek ki, hükümet gelecekte de enflasyonda başarılı olsun? Enflasyonda başarı elde edildi. Şimdi enflasyonu tek haneli rakamlarda tutmak bile büyük çaba ve fedakarlık istiyor. * Enflasyonla mücadelede en önemli destek döviz kurundan geldi. Hem yabancı mal ve ürünlerin fiyatını düşürdü hem de yerli ürünlerin fiyatlarının artmasını sınırladı. Ancak gelinen aşamada yıllık 15 milyar dolarlık cari açık oluştu. Döviz kuru daha ne kadar düşürülebilir ve cari açık ne kadar artırılabilir? 15 milyar dolarlık cari açığı 20 milyar dolara çıkartabilen yok. O zaman burada da sınıra gelip dayanmışız. Yani geçmiş bir yılda, iki yılda olduğu gibi, döviz kurunu aşağı, ithalatı yukarı basamayacağız. Basarsak cari açık kaynaklı bir kriz tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Basmazsak enflasyonla mücadelede en büyük sılahı kullanamaz duruma geleceğiz. Ekonomi yönetimini ve hükümeti önümüzdeki dönem en çok zorlayacak konulardan biri bu olacak. * Geçen iki yılda hiç olmayacak kadar dış kaynak kullanıldı. Büyüme bu yoldan finanse edildi. ABD'nin faizleri yarım asrın en düşük düzeyine indirmesinden dolayı dünyada likidite bol olduğu ve gelişmekte olan ülkelere para akışını desteklediği için, Türkiye de bu konjonktürden yararlandı. Ancak bu yılın nisan ayından başlayarak konjonktür değişmeye başladı. ABD faizleri iki katına çıkardı. Daha da yükseltmeye devam edecek. Bu da dışarıdan borçlanma miktarını ve maliyetlerini etkileyebilecek. Dış finansman olanaklarının azalması Türkiye'nin finanse edilebilir cari açık rakamını küçültücü, dolayısıyla büyümeyi düşürücü etki yapabilecek. * Nitekim 2005 yılı için hükümet büyümeyi yarı yarıya düşürdü, yüzde 10'dan yüzde 5'e çekti. Bu hedef tutmazsa işi zor. Çünkü ekonominin yüksek büyüme hızını sürdürmesi cari açık ve enflasyonist sorun yaratacak, işin finansman boyutunda zorlanacağız. Hedef tutarsa da işimiz zor. Çünkü bu yılın ilk altı ayında yüzde 13.5 büyüyen bir ekonomiden yüzde 5'e inmek sanıldığı gibi kolay olmayabilir. İster iradeyle isterse de krizin dayatması sonucu olsun, bunun acıları olacak. Yani büyümede de yolun sonuna gelmişiz. Yüzde 13.5'un üzerine daha ne kadar büyüyeceğiz? Doğal olarak burada da küçülme başlayacak. * Ekonominin herhangi bir büyük çalkantı yaşamaması için, en azından bir çıpaya bağlanması şart. İki çıpaya bağlanması işi daha sağlamlaştırır. Bu çıpalardan biri IMF diğeri de AB. IMF ile anlaşmanın koşulu yapısal önlemleri almak. Sosyal güvenlik, vergi ve vergi idaresi reformu, kayıtdışılık ile mücadele, bankacılık reformunun devamı ince ayar isteyen zor konular. Dolayısıyla hükümet bu zorlukları da aşmalı. * Belki de en zor konu AB. Çünkü burada hükümetin ve Türkiye'nin yapacakları yanında 25 üyeli AB'nin kararı belirleyici olacak. Mali piyasalar gibi reel sektör de 17 Aralık'a kilitlenmiş durumda. Yatırımların, üretimin ve tüketimin belli ölçüde yavaşlaması, reel sektörün 17 Aralık öncesi savunmacı bir tutumla "kapanması"na bağlanabilir. 17 Aralık'ta AB vereceği kararla Türkiye'nin önünü açarsa, ki bu en iyimser senaryo olur ve az ihtimal veriliyor, reel sektördeki kapanma yerine açılmaya ve finansal sektörde ihtiyatlı tutum yerini coşkuya bırakabilir. Bu durumda ekonomideki kırılma yukarıya doğru olur. Türkiye'nin önünü açmayan bir karar veya karar alınmasının daha ileriki bir tarihe ertelenmesi ise sıkıntı yaratır. Bu durumda ekonomideki kırılma aşağıya doğru gerçekleşir. Bu koşullar altında 2004 yılı performansının 2005'te yakalanmasının ne kadar zor veya AB'nin vereceği olumlu karara ne kadar bağımlı olduğu ortaya çıkıyor.
Sonuç "Herkes ölmek için yaşar, düşmek için yükselir" Marlowe
|