| |
|
|
Tezgâhsız bayram arefeleri!..
Tüyü yeni terlemiş bir foto muhabiriydim. Bayrama az kalmıştı ve istihbarat şefim gürledi; "Masanda marangoz hatası gibi oturacağına kımılda biraz. Eminönü'ne in, bayram alışverişine bir göz at. Bak bakalım atlet kaç para, don kaç para!.." Emir demiri de, tembellik saatlerimi de kesmişti. Hızla hazırlanıp fırladım, çıktım gazeteden. Cağaloğlu Yokuşu'ndan aşağıya vurdum kendimi. 10 dakika sonra da Eminönü. Şef yerden göğe haklıymış. Asker, sivil, başıbozuk, kız kızan, yaşlı genç, terü taze, kartoloş, göbekli, cılız, kör, topal, deli, veli, kırk dokuz elli herkesler orada ve Eminönü civarı adeta efsanevi Babil Kulesi.
Ponponlu kapşonlar Yerlere yayılmış muşamba tezgâhlarda neler neler satılmıyor ki. Aklımda kalanları sıralarsam; ponponlu kapşonlu paltolar, mantolar. Envai çeşit ve renkte çor çocuk giysileri. Kol uçlarına vinileksten şeritler dikilmiş pötikare gömlekler, müstamel ya da gıpçıl kundura sülalesi, çevirince takaraaak diye ses çıkaran bir oyuncak(!), hani mini Opon, kızlara jipon, dedelere baston, bebelere balon. İçinde devinen inci boncukla tek gözle bakıp hayallere savrulduğun çiçek dürbünü, maviye boyalı teneke üzerine sarı memleket haritaları oturtulmuş içi ışıldaklı küçük dünya bibloları, duvarlara çiviler çakıp tutturup üzerine minik ve dandik kapitemonte heykelciği oturtacağın süslük, alçıdan yapılmış zenci köle rölyefleri ve daha bin çeşit ıvır zıvır.
Hazin manzaralar Bunca hareketli bir muhiti yıllar yılı her bayram öncesi gidip resmetmek alışkanlığını o gün orada edindim. Büyüdüm koca kazık oldum, çoluk çocuk ve beyaz saç sakal biriktirdim lakin hiç vaz caymadım bayram öncesi Eminönü manzaralarından. Ama heyhaaat bir de ne göreyim dün. Eminönü olmuş bir tenhalık alanı. Seyyarlara aman yok, tezgâhlara icazet yok, ahali de yok, itiş kakış da yok. O zaman anlatacak fazla bir şey de yok. İnsansız alanları neyleyim, içinden insan geçmeyen satırları niye buraya dökeyim? Haksız mıyım?..
|