Oğluma nasıl söylemeliyim?
Hastalığımı oğluma söylemekte zorlandım. Ama olumsuz başlayan bu olay benden uzaklaşan oğlumun sevgisini geri getirmekle iyilik yapmış oldu
Benim tarihlerle aram çok kötü. Hiç aklımda tutamıyorum. Ama bir tarih var ki yurtdışında otellerde geçici kasalara şifre olarak kullandığım, hiçbir zaman, hiçbir şekilde unutmayacağım bir tarih, oğlumun doğum günü. Bebeğini ilk defa eline alan ve onun benzersiz kokusunu bir kere içine çeken bir anne evladına veya evlatlarına yaşı kaç olursa olsun büyülü bir sevgi ile yine bebekmiş gibi bakar. Onun için ondan arada sırada "iyiyim'' sözünü duymak anneler için çok önem taşır. Annem zaten "Ben seni her şeyden çok seviyorum ama sen beni değil evladını öyle seveceksin'' der her zaman. Bugünün ölçülerine göre İlker, küçük sayılacağım bir yaşta doğduğu için birlikte büyüdük. Ben babaanne, o baba yaşlarına geldi ama hala küçük yaramaz bir çocuk benim için. Küçük odada iğneli biopsinin neticesini beklerken bunları düşünüyordum. Tekrar içeri çağırdılar. "Yanılmayı çok isterdik ama birinci lenf bezesinde değil, ikincisinde kanser hücresine rastladık'' dediler. Birden yüzüm yanmaya başladı, bir şey diyemedim. Daha sonra burundan biopsiden burun arkasında bir oluşumun bu kötü hücrelerin sebebi olduğunu yazmıştım zaten. Doç. Dr. Serdar Turhal "Oğlunuzla da bunu paylaşmanızı tavsiye ederim'' demişti. Demişti demesine de ben hiç öyle düşünmüyordum. Ondan ne olursa olsun saklamak, onu üzmemek için ne yapmak lazımsa yapmalıydım. Diğer bütün tahliller yapıldı. Nazofarinks kanseri olduğu kesinleşti. Tedavi için acele Amerika'ya gitmeye hazırlık yapılıyordu. O arada İlker'le iki kere kısacık konuştuk ama söyleyemedim. Sonunda nasıl söylediğimi tam hatırlamıyorum. Ama galiba "İlkerciğim, hani boynumda bir beze çıkmıştı ya o birken dört, beş tane oldu. Tetkikler yapıldı, burun arkasında kötü huylu bir şey varmış, oymuş esas merkez ama hiç merak etme son gelişmiş aletle Houston MD Anderson'da yapılan radyo terapiden çok iyi sonuç alınıyormuş. Basit bir şey yani. Onun için Houston'a hareket ediyoruz falanca gün" dedim. "Güzide ile biz de geliyoruz'' dedi ve kapattı. Az sonra telefon çaldı. "Anneciğim üzülmüyorsun değil mi? Hakikaten basit bir şey. Ben bir yakınımdan dolayı oraya çok gittim. Biliyorsun dünyanın en bilinen araştırma merkezi, adamlar çok ileriler'' diye beni teselli etmeye başladı. Benim dinlerken yanaklarımdan hiç belli etmediğim yaşlar süzülüyor, hastalığa değil oğlumun şefkatine ağlıyordum. Hele benle konuştuktan sonra yakın arkadaşım Oya Başar'ı arayıp "Oya abla, anneme bir şey olmayacak değil mi? Benden hep saklar. Çok önemli safhada mı? Ölmeyecek değil mi? diye ağladığını duyunca bu sefer daha beter ağladım. Yazık değil mi ona, o bilmese de olmaz mıydı sanki? En son konuşmamızda "İyi ki yanında Sönmez Bey var hiç merak etmiyorum'' deyip kapattı. Sonra Houston'da bizi havaalanında karşıladılar. İlker öyle bir sarıldı ve "Annem'' dedi ki uzun zamandır böyle hissetmemiştim onun sevgisini. Gözüme yaşlar hücum etti. Ama kimseye göstermeden hallettim onları. Güzel kızımız Turna (çok üzülmüş, çok hassaslaşmıştı bana karşı) ve damadımız dünya şekeri Osman'la sürpriz yapıp bambaşka bir şehirden karşılamaya gelmişlerdi. Onlarla da sıkı sıkı sarılarak kucaklaştık. Sönmez karşılamaya gelen Başkonsolosumuz Ali Arsın Bey'le ilgilenirken, ben bir kanser hastası olarak bir tarafımda İlker'le, Güzide, bir tarafımda Turna'yla, Osman kocaman bir gülümsemeyle memnun mesut çıkışa yürüyordum.
ZOR GÜNLERDE GÜLDÜRDÜ Sönmez üniversiteli doktora öğrencileri ve bazı halletmesi gereken işler için iki kere İstanbul'a gitmek zorunda kaldı. Turna da beni yalnız bırakmadı, İlker'le Güzide de Miami'den geldiler. İlker bana hastalığı önemsemiyor gibi davranıyor, sadece bol bol öpüyordu. Bazen beni o kadar güldürdüğü oldu ki hastanede biraz tuhaf kaçtı. Otelde boynuma sarılarak oturuyor, çocukluğundaki gibi başını kucağıma koyarak yatıyordu. Oğluma onu ne kadar çok sevdiğimi anlatacak, hissettirecek bir fırsat çıkmıştı. O da bu tehlikeli hastalık karşısında beni ne kadar sevdiğini keşfetmişti. Olumsuz başlayan bir şey benden biraz uzaklaşmış olan oğlumun sevgisini geri getirmekle bana büyük bir iyilik yapmış, önemli bir tedavi gören ama mutlu bir kadın yapmıştı. Başta Başkonsolosumuz Ali Arsın ve eşi Betigül Hanım, Başkonsolos Yardımcısı sevgili Murat Özçelik, eşi fotoğraf ustası Nihal Hanım, Serhat Bey ve idari işleri yürüten bütün arkadaşların ilgi ve yardımları için çok teşekkür ederim. Önemli Not: Nasıl olduysa Bülent Oran'ı kaybettiğimizden haberim olmadı, "Ya da bilmek mi istemedim acaba?'' Oysa oynadığımız filmlerin herhalde yarısının senaristi o. Hatta ödül aldığımız filmlerin hikayesini yazan, hala insanlar Türk filmlerini seyretmekten zevk alıyorsa, onların çoğunu yaşatan kişidir. Yakışıklılığıyla sinemaya jön olarak başlamış olan Bülent Oran'ın, beyefendiliğine de hayrandım. Tanrı rahmet eylesin.
|