| |
Can damarı tartışması
Nereden nereye... Bir zamanlar siyaseten hayati kabul edilen bir kamu birimi şimdi "Kaynak israfından başka işe yaramıyor" gerekçesiyle kapatılmak isteniyor. Konumuz: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Birkaç yıl öncesine kadar bu kuruluş politikacıların gözünde öyle önemliydi ki, koalisyonlarda en sıkı pazarlıklar onun için yapılırdı. Çünkü yurda yayılmış 75 bini aşkın yerleşim ünitesinden sorumlu Köy Hizmetleri, siyasetin kılcal damarları sayılırdı. Kentleşme oranının düşük olduğu dönemde halkın üçte ikisi yaşardı oralarda. Bugün bile 23 milyon kişi çalışma alanına giriyor. Nüfusun yüzde 30'u. Az-buz seçmen kitlesi mi? O nedenle Köy Hizmetleri'ni alan, seçimde en az 100 milletvekilliğine garanti bakardı.
Krizde gözden düştü Ancak 2001 krizinden sonra IMF ve Dünya Bankası'nın da dayatmasıyla devleti ekonomik çöküşe götüren kamu kuruluşları taramasında, Köy Hizmetleri de eleğin üstünde kaldı. Ve hüküm verildi: "İl özel idarelerine devredilsin. Onlar ne halleri varsa görsünler." Hükmü vermek kolay ama infaz için gözü kara olmak gerekir. Nitekim Ecevit Hükümeti, hükmün gereğini yerine getiremedi. Ecevit ve ortaklarının cesaret edemediğini şimdi Erdoğan yapmaya niyetleniyor. Hükümet 21 Ekim'de Meclis'e tıpkı 2001'de önerildiği gibi, "Köy Hizmetleri'nin kapatılmasını ve hizmetlerinin il özel idarelerine devredilmesini" öngören bir tasarı gönderdi. TEMA ve Köy Hizmetleri'nde örgütlü Türkiye Yol-İş Sendikası dışında kamuoyunda pek yankı bulmayan bu girişimin doğru mu, yanlış mı olduğuna karar vermenize yardım için bazı verileri aktaralım.
Görev paylaşımı Köy Hizmetleri'nin faaliyetlerini iki grupta değerlendirmek doğru olur: Kırsal kesimin kalkınması için altyapıyı hazırlamak, toprak ve su kaynaklarını korumak. İlk gruptaki görevler geniş bir yelpaze oluşturuyor: Yol, içme suyu, elektrik, kanalizasyon götürmek, gölet yapmak, cami, köy konağı gibi tesisler inşa etmek, göçmenlerin iskanlarını sağlamak. Yaklaşan kış aylarında çok sık haber yapacağımız bir konu da görev alanında: Kardan, selden, çığdan kapanan köy yollarını açmak, milyonlarca kişinin dünyayla bağlantısını sağlamak, taşımalı eğitimi aksatmamak. İkinci grup hizmetler ise "stratejik" önem taşıyor, çünkü Ortadoğu'da su savaşlarının kapıda olduğundan söz edildiği dönemde toprak ve su kaynaklarının korunmasından daha öncelikli görev herhalde düşünülemez. Bu kaynakların illere devri durumunda neler olacağını görmek için İstanbul'da Ömerli, İzmir'de Tahtalı su havzalarındaki yağmalara, Fırat ve Dicle barajlarının iskana açılması sonucu meydana gelen doğal felaketlere bakmak yeterli. Peki ya çözüm? Bizce TEMA'nın önerisi mantıklı: Köy ve kasabalara yönelik hizmetler il özel idarelerine devredilsin, ancak toprak ve su kaynaklarının korunması görevi devlette kalsın. Zaten Anayasa'nın 44 ve 45'inci maddeleri de doğal varlıkların korunması görevini devlete veriyor. Hatırlatırız, özelleştirmede aşırılık onarımı imkansız yaralar açabiliyor. Örneğin Arjantin, başkent Buenos Aires'in su şebekesini ve ülkenin hava sahasını (yanlış okumadınız) özelleştirdi. Şimdi başını duvarlara vuruyor. Su ve toprak kaynaklarımızın değerini bilmezsek, bu emanetleri onlar adına korumakla yükümlü olduğumuz torunlarımıza ihanet ederiz.
|