Bütünsellik, farklılık ve azınlık
"Azınlık" tartışmalarının en trajik boyutu, bu ülkenin doğal parçası olan bazı unsurların kendi siyasi ve kültürel konumlarını daha iyi hale getirmek adına, "köksüz" ve "tarihsiz" bir pozisyon almaya razı olmalarıdır. Oysa, bu ülkenin şu ya da bu kadar sayıdaki toplumsal grubun "koalisyon"undan oluşmuş bir bütünlüğü yoktur. Burası, "parçaların toplamının oluşturduğu bir bütünlük" değil. Tam tersine bir "bütünlüğün içindeki farklılıklar" söz konusu. Toplumumuzu açıklayan model "siyasi aritmetik" değil, "siyasi organizma"dır. Bu konu demokratikleşme perspektifimizin doğru anlaşılması ve başta AB olmak üzere herkese doğru anlatılması için çok önemli. Avrupa'daki pek çok devlet toplumsal grupların, parçaların ve özerkliklerin oluşturduğu bir koalisyon olduğu için, onlar hakim bir grup yanında pek çok azınlığın haklarının dengelendiği bir modele sahipler. Bu nedenle başka ülkelerdeki herhangi bir grup hak ve özgürlükler temelinde bir sıkıntısı olduğunu ifade ettiği andan itibaren bunu "azınlık" olarak algılamaya yatkın bir siyasi zihniyet şeması içinden konuşuyorlar. Birileri "Türkiye'de Kürtler ya da Aleviler, şu unsurlardan daha geri haklara sahip" dediği anda, Avrupalılar bunun kendi tarihlerindeki gibi bildik bir azınlık tartışması olduğunu düşünüveriyorlar. Sonra bu olayı birtakım belgelere yansıttıkları zaman, o belgelerde adı geçen gruplar da kendilerinin "azınlık" tanımı içinde bir ivme elde edeceğini zannediyor. Yani "siyasi kolaycılık", birdenbire "siyasi perspektif" mertebesine yükseliyor. Oysa bu algı düzeyinin gerçeklikle hiçbir ilgisi yok. Türkiye'nin içinde kendini azınlık statüsüne geçirmeye çalışanlar açısından ise "köksüzlükle" tanımlanacak bir durum bu.
*** Demokrasinin kökeninde "çoğulculuk" olması ile toplumumuzun "farklı grupların koalisyonu" olmaması birbirinin zıddı değildir. Demokratik toplum düzeni toplumsal farklılıklara dayanır. "Bütüncül" bir toplum düzeni tasarımı anti-demokratiktir. Fakat toplumsal farklılıkların var olması, toplumun, "farklı grupların koalisyonu" olarak kurulduğu anlamına gelmez. Ayrıca "bütünsel bir toplum" anlayışı ile "bütüncül bir toplum" anlayışı aynı şey değildir asla. Birincisi demokrasinin zeminidir, ikincisi totalitarizmin modelidir. "Toplumumuz farklı toplumsal grupların koalisyonu değildir" demeyi, toplumda farklılıkları yok saymakla ya da otoriter siyasi tutumlarla benzeştirmek son derece sığ bir yaklaşımdır. Demokrasinin gerektirdiği farklılıkları, ancak etnik ya da başka temelde oluşan grupların koalisyonu olarak algılamak şeklinde bir yanılgıdır. Yeryüzünün bütün toplum ve siyaset modellerini Avrupa'nın tarihsel tecrübesini merkez alarak düşünme indirgemeciliğidir. Bizim tarihsel tecrübemiz, farklı grupların koalisyonu ile oluşan bir bütüne değil, bütünsellikten yola çıkan demokratik toplum düzeninin içinde farklılıkların var olmasına dayanır. Başlangıç noktası, toplumsal grupların koaliyonu değil, bütünselliktir. Bu bütünsellik içinde, toplumsal taleplerin farklılığından daha doğal ve meşru bir şey yoktur. Her türlü meşru / demokratik hak ve talep, bütünselliği güçlendiren bir sinerji olarak kabul edilmelidir. Siyasetin doğasının da farklı toplumsal talepleri siyasi temsile dönüştürmek olduğu unutulmamalıdır.
*** Kendi tarihsel tecrübemize dayanmayan bir azınlık tartışması ile Türkiye'nin daha çok demokratikleşeceğini zannetmek, köksüzlüktür. Kendi tarihsel tecrübemize merkezi rol vermek, kendimizi mutlaklaştırmak ve insanlığın tecrübesinden kopararak izole etmek değildir. Tam tersine insanlığın tecrübesi ile temas ederken kendi özgüvenimizi ve birikimlerimizi elde tutmaktır. Toplam demokratik hayat kalitesini yükselterek hak ve özgürlüklerden yararlanma konusunda pratik eşitliği sağlama çabasına katkı vermek yerine, "azınlık" olarak tanımlanmayı bir kazanım gibi sunmaya çalışmak, demokratikleşme çabalarını enfekte eden bir tutumdur.
|