| |
|
|
"İktidardaki muhalefet"in ikinci yılı tamamlandı
Önceki gün, AK Parti'nin tek başına iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinin 2'nci yıldönümüydü. Bu iki yılı, eski koalisyon iktidarında geçen dönemle karşılaştırırsak, ülke olarak tabii ki daha istikrarlı, daha başarılı, daha ümitli geçirdik. O iktidar döneminde patlayan ve hepimizi topyekun yoksullaştıran 18 Şubat Ekonomik Krizi'ni unutmaya başlamamız bile, başlı başına bir başarıdır. Daha ötesi var mı? Yılbaşında paradan altı sıfır atılıyor. Ayrıca bu iktidar döneminde, "Avrupa Birliği Üyeliği" gerçekleşmesi mümkün bir proje haline dönüştü. Toplumun önüne böyle bir ortak heyecan geldi. Başbakan Erdoğan'ın ve hükümetin performansına gelince.. Herhalde unutmadık henüz.. Eski Başbakan Ecevit'in başbakanlığın kapısından çıkıp makam aracına her gidişinde, "Ya sendeleyip düşerse" diye ödümüz patlardı. Şimdiki Başbakan Erdoğan'ı sabah Ankara'da, öğleyin Erzurum'da, öğleden sonra Berlin'de, akşamüstü Brüksel'de, akşam İstanbul'da, gece de yine Ankara'da gördüğümüz zaman şaşırmıyoruz. Eski koalisyon hükümetinde Mesut Yılmaz ne derse Devlet Bahçeli onun tam tersini söylerdi. Bu arada Kemal Derviş de, sanki koalisyonun 4'üncü üyesiydi. Bugünse, tek sesli, kararlı bir siyasi iktidar var ve bu, hem bize, hem dış dünyaya güven veriyor. Bu iktidar devlet bütçesinin sahibi. Harcamaları o yapıyor, vergileri o topluyor. Tayinler, icra ile ilgili tüm yetkiler bu iktidarın elinde. TBMM çoğunluğu sayesinde, istediği kanunları çıkarıyor. Ve bu iktidar, siyaseten sanki muhalefette gibi. "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesine dayalı rejimlerde tabii ki, her iktidarın karşısında dengeleyici mekanizmalar vardır. Bazen yürütmenin yasama ile, bazen de yasamanın veya yürütmenin yargı ile dizginlenmesi doğaldır. Ama AK Parti iktidarının aynı zamanda muhalefette olması durumu farklı bir şey. Örneğin Cumhurbaşkanı, Anayasa uyarınca Yürütme'nin de başıdır. Ama görüntüde, sanki Cumhurbaşkanı "İktidardaki Muhalefet"in de başı gibi. Başbakan'ı veya Dışişleri Bakanı'nı, eşlerinin başörtüsünden ötürü birlikte Çankaya'ya sokmuyor mesela. Çankaya'ya Gülben Ergen girebilir, ama Emine Erdoğan giremez. Bu iktidar, YÖK Reformu'nu, Kamu Yönetimi Reformu'nu, TBMM çoğunluğuna rağmen yapamıyor. "Yazılı Anayasa"ya göre bunları yapabilir. Ama "Derin Anayasa", bunları yapmasını engelliyor. Genelkurmay sözcüleri, siyasi iktidarın alanına giren konularda, "TSK'nın Görüşü" mahreçli açıklamalar yaptığı zaman, muhalefetteki iktidar, durumu kenardan izliyor. Allah saklasın, Ege semalarındaki bir it dalaşı sırasında, bir Türk veya bir Yunan savaş uçağı düşse, ne 17 Aralık, ne "Müzakere" kalır gündemde. Veya askerlik süresinin kısaltılması benzeri konularda, nihai karar siyasi iktidarın elinde değil midir? Ama galiba "Muhalefetteki İktidar" olmak, AK Parti'nin işine geliyor. İktidarda olmamaları gereken siyaset dışı kurumların her sözü ve her davranışı, AK Parti'nin başarısızlıklarını unutturuyor. Tabana "Ne yapalım? Aslında biz muhalefetteyiz" mesajı verilebilmesini sağlıyor. Dış dünya da "Bravo bu iktidara.. Bunca engele rağmen AB yolunda adım atabiliyor" diye Tayyip Erdoğan'a ödüller veriyor. Özetle, muhalefetteki iktidarın 2'nci yıldönümüydü 3 Kasım günü.
|