Bayramca
Kavga bekleyenler düş kırıklığına uğrayacak bundan böyle.. Türkiye'nin iç dinamiklerinde eski çatışma eksenlerinin yerinde yeller esiyor, biline.. Tehdit ve tehlike; sınırlarının dışındadır Türkiye'nin bütünüyle... Ortadoğu sancısının patlatacağı "terör tsunamisi"nin dalgaları vurursa vurur Türkiye'yi belki. Başta türlü alev almaz artık günden güne küllenen ateşler.. O da.. Kökü dışarda olduğu için, parlayıp geçer tez zamanda.. Can yaksa da kalıcı olmaz ateşi, bu coğrafyanın ocaklarında.. Ol nedenle.. Cumhuriyet bayramları sorunsuz, krizsiz, sancısız kutlanır bundan böyle.. Saatli Maarif Takvimi'ndeki "son yaz tahminleri"ne inat, yakıcı güneşin altında kutlanır bütün şehirlerin sokaklarında.
*** Önceki gün Haluk Şahin'in "Derin Medya" programında Uğur Dündar ve Ahmet Hakan'la "tartışma" programlarının Türkiye'deki serüvenini tartıştık. TRT'deki Uğur Dündar'lı tartışmalardan, artık Türk televizyonculuğunda bir "devrim" olduğunu benim bile(!) kabul etmek zorunda kaldığım ATV'deki Siyaset Meydanı'na ve İslamcı bir kanalda olabildiğince özgür bir tartışma platformu açan Ahmet Hakan'lı programlara.. Evet... Herkesin altını çizdiği o iddialı sözcüğün tarif ettiği gibi bir "devrim"di, doksanlı yılların ikinci yarısındaki Siyaset Meydanı.. 1994-1999 arası; ülkenin siyasal, sosyal ve kültürel yaşamına damgasını vurmuştu. Haluk Şahin'in sorusu şuydu: Tartışma programları bugün nerede duruyor? O yıllardaki fırtına dindi mi gerçekten? Sorunun cevabı "hayır"dı bize göre.. Fırtına dinmedi.. Ama rüzgarın yönü değişti.. Şimdi başka yönde ve başka "şiddet"te esiyor rüzgarlar.. Aslında rüzgarın yön değiştirmiş olmasının, bugünlerde yeniden tartışmaya açılan "televizyon yayıncılığı ve medyanın hal-i pür melali" ile yakından ilgisi vardı. Ancak konumuz "tartışma programları"yla sınırlı olduğu için o çerçevede sunduk görüşlerimizi de.. Bize göre: O yıllar Türkiye'nin üç temel çatışma ekseni ve üç temel sorunsalı vardı: Güneydoğu'da düşük yoğunluklu savaş ve Kürt sorunu.. İslamcı-Laik çatışması.. Ve.. Yüzde yüzlere varan enflasyonun körüklediği; sosyal patlamanın eşiğinde duran yığınlar.. Siyaset Meydanı'nı -ve benzer tartışmaları- ateşleyen bu üç sorunsaldı. Bugün... Bu çatışmaların aynı şiddette devam ettiğini -hatta sadece devam ettiğini- kim söyleyebilir? Bu çatışmaların uzantısı olan sorunların ateşini yer yer hissettirdiği görmezden gelinemez, tamam. Lakin... Çatışmanın ana eksenlerinin ortadan kalktığı görmezden gelinebilir mi?
*** Türkiye normalleşiyor... Bundan hoşlanmayanlar olsa da bu böyle.. Belki de "bu" normalleşmenin, "şu" andaki iktidara "kredi"lendirilmesi rahatsızlık yaratıyor olabilir. Öyle de değildir zaten.. "Zamanlama" öyle gösterse de, bu yanılsamadır.. Türkiye, farklı siyasal partilerin iktidarında olsa da, bu normalleşmeyi bugün yaşıyor olacaktı. Şüpheniz olmasın. Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin gücü, her türlü siyasal partinin programının üstündeydi.. Dahası; o güç, her parti programını, kendi dinamiğine uydururdu. Bugün de olan budur aslında... Kızacağınız "başka"ları olmalı!
*** Bizse tartışmaya devam edeceğiz yeni rüzgarların rotalarında.. Kümelerin altında ezilip unutulan "birey"i gün ışığına çıkararak.. Bireyin "insan" olma hakkını savunarak.. Daha on yıl her gün tartışacak "Avrupa ajandası" olacak önümüzde, daha ne olsun!. Medyada ve her alanda.. Giderek normalleşen "geçmiş ve gelecek" bayramlarınız kutlu olsun!
|