Arabeskimde şiir sesleri!
Adı, Burhan Bayar'dı... Ömrü hayatı, arabesk müzikle gelip geçti... Arabesk müziğin bayraktarlarından, sıkı militanlarından oldu hep... Öylesine hızlı bir arabeskçiydi ki uğruna, "kederlere, kaderlere zerkolduğu" arabesk bestelerini küçümseyenlere, "pop müziğin bir yutturmaca olduğunu hâlâ görmüyor musunuz, bizi kendi halimize bırakın!" diye tepki gösterecekti... Tatlıses'ten, Gürses'e, Tayfur'dan, Karaböcek'e kadar pek çok "arabesk star"ın söz ve beste kaynağıydı... Sahiden de çoğu dillere düşmüş 1000'e yakın beste yapmıştı 30 yıl boyunca... Gülüm Benim 'den, Mutlu Ol Yeter'e, acıdan, kahıra dek... Nağmeler ve güfteler acı kokuyordu hep.. Ve yalnızlık, umutsuzluk, bahtsızlık, karanlık hiç eksik olmuyordu söz ve bestelerinde.... Milyonlar satan plak ve albümlerdeki "kral"lığından dolayıdır ki yorumcular, kapısının önünde kuyruk oluyor, o da otomatiğe bağlıyordu eserlerini... En sahici arkadaşı ve en çok üzerine titreyip beste yağmuruna tuttuğu "arabesk"çi de Müslüm Gürses olmuştu... Gürses için, "Dünya Yalan" diye başlamış, "itirazım var" diye devam etmiş, intizar etmiş, "paramparça" olmuştu... Gürses'le elele verip, "kaybedenler"in, "kendini jilete verenler"in, arka sokaklardaki "ağır yaralı gençler"in ruh derinliklerine iniyor, yüreklerinin sesine köprü oluyordu! Popçular da, hiphopçular da, klasikçiler de musikiciler de, otantik türkücüler de bütün bu olan biteni, şaşkınlıkla izliyor, hatta, ürküyordu... Çünkü, her albüm bir sonrakinin habercisi oluyor, her beste, bir sonrakine ilham veriyordu; varoşlar, gecekondular, Gülhane'ciler, koca bir örgüte dönüşüyordu... Şarkılara, kemanın en pesi, elektronik bağlamanın en tizi, darbukanın en serti yerleştiriliyor, nağmeler inliyor, kalabalıklar,coştukça coşuyor, sahnedeki adamın, yani, Müslüm Gürses'in gömleğini yırtarcasına sevgisini hasretini, tutkusunu gösteriyordu, üstüne bir de jilet atıyordu!! Hummalı bir çalışmayla gelip geçen arabesk yılların sonunda, sanki biraz da "pop müziğe" tepkisini göstermek, "bak böyle de yapılır" demek, "arabeski küçümseyenlere tokat atmak", "üç metrekarelik stüdyoda becerdiği sihirbazlıkları kayda geçirmek" için, pop eserlerini düzenlemeye girişti ve "arabeskleştirip" Müslüm Gürses'e yorumlattı... "Paramparça" oldu ortalık, "Son pişmanlık neye yarar, olmadı yar" diye çığlık attı kalabalıklar, "Sensiz olmaz" diye seslendi sevdalılar, "Olmasa mektubun, yazdıkların olmasa" diye hüzne kapıldı ayrılanlar!
*** Ve şimdi.... İki yıl önce yayınladığımız Bir Yudum İnsan-Müslüm Gürses belgeseli hazırlıkları sırasında sıkı dostluğunu gördüğüm Burhan Bayar'la geçen gün bir araya geldik... "Şimdi neler yapıyorsun"la başlayan muhabbetin orta yerine bir tomar CD bıraktı önüme... Her birinin üzerinde büyük boy Nazım portresi, alt kuşakta da "şiir" içerikleri.. Burhan Bayar, uğruna ölümlere gidip geldiği "arabesk tutkusu"nun gümüş yılında, Nazım Hikmet'e ait toplam 150 şiire, 12 CD'ye fon müziği bestecisi ve yapımcı olarak imza atmıştı. Nazım'ın kavga, hasret, yurt ve umut, şiirleri, artık Bayar'ın kemanından, orgundan bestelerinden arabesk terbiyesinden karışacaktı damarlara... Hem de bir değil tam 12 albüm, kendi deyimiyle ticari değil yüreğinden gelerek... Arabeskle yoğrulan, kader ve kederle beste yoğuran ve kimi zaman yorulan bir adam, kavga ve direniş şiirlerine imza atmıştı ya, aşkolsundu... Bu satırların yazarı da tabii ki bu sürpriz karşısında şaşkınlığa uğramış ama "sahici-samimi" olduğuna inandığı için şapka çıkarıp, selam vermişti... Ve "binbir rengin göze geldiği" rengarenk çiçeklerin bitiverdiği bu ülke"nin insanı olarak, "hayatın içinden bu tatil öyküsü"nü sizlerle paylaşmak istemişti... "Eline sağlık Burhan Bayar" diye son sözü söyleyerek...
|