| |
|
|
Halkla ilişkiler, ne savunma, ne de yalanlamadır
Kamu kurumları basındaki haberleri yalanlamayı ya da basına kızmayı, o haberlerin içindeki bazı gerçekleri kabul etmekten daha kolay buluyor. İki örnek verelim. Herhalde büyük çoğunluk, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın görevine geri dönebilmesinden mutluluk duymuştur. Özkaya'nın, hakkındaki iddialar yüzünden sağlığını kaybetmesini, hangimiz yüreğimiz yanmadan izledik ki. Ama Özkaya göreve geri döndüğü gün yaptığı açıklama ile, yaşanan ve ayyuka çıkan kötü olayları değerlendirip bunlardan alınması gereken dersleri hukuk dünyasına ve topluma anlatacak yerde, siyasete ve basına çatmayı tercih etti. Buna göre Türkiye'de belirli kesimler, yargıyı ve Yargıtay'ı yıpratmayı amaçlamaktaydılar. Özkaya'ya göre basının da, kişisel ikbal ya da ekonomik çıkarlar için Yargıtay'ı yıpratma çabasına girdiği saptanmaktaydı. Oysa sadece Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Yalçınkaya'nın görevinden ayrılmak zorunda kalması bile, Yargıtay Başkanı'nın basını hedef almak yerine, kendi kurumuna dönük özeleştiri yapmasını gerektirmez miydi? Ancak sadece yargı mensupları mı, basındaki haberleri olumsuz açıdan ele alıyor ki? Geçen hafta Haber Türk'te Taki Doğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin reorganizasyon çalışması içinde olduğunu, askerlik süresinin bir yıla inmesinin ve subay sayısının azalmasının gündemde bulunduğunu duyuran bir haber yaptı. Buna göre yeni yapılanmayla personel sayısı 380 bine düşecek. Böylelikle subay sayısı yüzde 17 azalacak. Bunun yanı sıra sözleşmeli subay programının yaygınlaştırılmasına özen gösterilecek. Bu haberin yayınlandığı günün ertesinde, Genelkurmay'dan da şu yalanlama yayınlandı: - Dün ve bugün bazı basın-yayın organlarında yer alan haberde; askerlik süresinin bir yıla ineceği ve Genelkurmay Başkanlığı'nda bu konuyla ilgili çalışma yapıldığı iddia edilmektedir. Genelkurmay Başkanlığı'nda askerlik süresinin azaltılması ve haberde belirtilen diğer konular üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Oysa yıllardır TSK'nın yeniden yapılanma çalışmaları içinde bulunduğu, sayısı daha az ve fakat profesyonel oranı daha fazla personelle daha mekanize ve mobilize, vurucu gücü de, hareket kabiliyeti de daha fazla bir yapının hedeflendiği, defalarca kamuoyuna açıklanmadı mı? Belki şu anda askerlik süresine ait erken haberler, celplerde aksamaya neden olabilir. Ama belli ki, sonunda bu da gerçekleşecek. Çünkü ordunun yeniden yapılanmasının vazgeçilmez öğesi, personel sayısının azaltılmasıdır da.. Milli Savunma Bütçesi'ndeki harcama kalemlerine bakıldığında, "Personel harcamaları" yüzde 40 pay alıyor. Personel Dışı Cari Harcamalar da, yüzde 38 pay almakta. Bunun yüzde 40'ı da, giyecek, yiyecek ve yakıttır. (Bu rakamları, 2001 Bütçesi'ni irdeleyen Gülay Günlük Şenesen'in çalışmasından aldık.) Harp Akademileri'nin yeni ders yılı dolayısıyla Orgeneral Hilmi Özkök'ün ekim başında yaptığı konuşmayı unuttunuz mu? İki paragrafı hatırlayalım: - Bizlerin uzun yıllar akademilerde öğrendiğimiz, simetrik risk ve tehditlerle mücadele yöntemleri, planlama ve karar verme süreci ile kriz yönetimi teknikleri, "yeni dünya düzeni" içinde karşılaştığımız ve çağın hızına paralel olarak virüs hızıyla yayılan "uluslararası terör" gibi risk ve tehditlere karşı yeterli olamamaya başlamıştır. Tabii bunda, yeni risk ve tehditlerin uzun yıllar alıştığımız lineer çözüm tekniklerinin ötesinde, çok bilinmeyenli ve kaotik bir yapı içinde olmalarının da payı büyüktür. - O halde böyle bir ortam içinde; Silahlı Kuvvetler olarak neler yapmalıyız? Geleceğe şekil veren unsurlar nelerdir? Geleceği nasıl planlamalıyız? En az 15 yıl önümüzü görmemize olanak sağlayacak vizyonumuzu nasıl şekillendirmeliyiz? Sahip olduğumuz organizasyon yaşadığımız bu değişimin gereklerini karşılayabilecek yeterlilikte midir? Ve daha da önemlisi personelimizi nasıl eğitmeliyiz? Geçen hafta Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer de TRT-1'deki "Sinerji" programında konuğumdu. Dinçer, kamu görevlisi sayısının çok olmadığını ancak, personel içinde uzman ve nitelikli çalışan oranının son derece düşük olduğunu anlatmış, "Hakim ve savcı sayısının çalışanlara oranı, başka ülkelerde yüzde 5-8 iken bizde binde 5 civarında. Buna karşı şoför, çaycı gibi genel idari hizmetlilerin çalışanlara oranı yüzde 35 civarında" demişti. Yani kamu kurumları ister yargı, ister silahlı kuvvetler, ister idare olsun, eskisinden farklı bir halkla ilişkiler modeli içinde, gerçekleri topluma yansıtmalıdır. Çünkü bu gerçekleri herkes biliyor artık.
|