Himayeli mafya
Bugün Türkiye'de var olan mafya sisteminin temeli 12 Eylül öncesine kadar dayanıyor. Devletin bazı kesimleri, sonradan mafya olarak ün yapan isimleri 12 Eylül öncesi ve sonrasında, ardından da PKK ile savaş sırasında devlet elemanı olarak kullandı. Sonuç, bu isimlerin kamu görevlileri desteğiyle palazlanıp güçlenmesi oldu. Başlangıçta devlet adına hareket ettiğini söyleyen bir kısım devlet görevlilerinin, bazı sokak unsurlarıyla işbirliği sonucu uyuşturucudan kumara, insan ticaretinden tehditle para toplamaya, petrol kaçakçılığından arazi yağmalanmasına kadar uzanan dev bir alanı kapsayan suç beylikleri oluştu. Siyasetçisinden başlayarak devletin güvenlikle ilgili tüm temel kurumlarına, gazetecilerden işadamlarına kadar uzanan karanlık ilişkiler ağı içinde palazlanan bu beylikler, kimi dönem devletin otoritesini ciddi biçimde tehdit eder hale geldi. Çünkü bir kısım siyasetçiden himaye gördü, bir kısım polisten himaye gördü, bazı adli görevlilerden himaye gördü. Bunlar, bugün devletin Avrupa Birliği'ne uyumu için çaba sarfeden kesiminin siyasetten, yargıdan, polis teşkilatından atmaya çalıştığı bir ur haline dönüştü. Şimdi bu operasyonun sancılarına tanık oluyoruz. Açıkçası bu mücadeleden çok umutlu değiliz. Çünkü Türkiye'nin yakın geçmişi bu konuda başarı örnekleriyle dolu değil. Susurluk'u bile aydınlatamayan Türkiye'nin devlet-çete ilişkilerini gün ışığına çıkarması Avrupa Birliği'nin bile zor başaracağı bir olaydır. Türkiye bu tip olaylarda genellikle birkaç önemsiz kurbanı ortaya sürüp asıl meselenin üstünü örtmeye meyillidir ve bu konuda gerçekten çok başarılıdır. Onca soruşturma komisyonları kurulmuş, onca araştırmalar yapılmıştır ama bir çete liderinin Türkbank skandalındaki rolünün, koca koca bakanlarla deşifre olan telefon görüşmelerinin bile üzerine gidilememiştir. Çünkü sorun mafyada değil, "himayeciler"dedir. Himaye eden polis, savcı, yargıç veya siyasetçi oldukça; gazete manşetlerinde "himayeli" mafya liderlerini aklama amaçlı haberler yer aldıkça, devletin üstüne gidebileceği tek güç olarak geriye "himayesiz gangsterler" kalmaktadır. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ısrarla üzerinde durduğu gibi Türkiye dokunulmazlıklar sistemini değiştirmedikçe de himayenin ortadan kalkması mümkün değildir. Bugün Türkiye'de yargı, yüksek bürokrat bir yana sıradan memur bile dokunulmazlık zırhı içindedir. Memurun, polisin, savcının önemli dokunulmazlıkları sürdüğü müddetçe, devletin muhatabı sadece sıradan vatandaş olmaktadır. Polis ve yargının bile kirli görünmesine yol açan böyle bir tablo karşısında da Türkiye'ye yabancı sermaye yatırımı gelmesi mümkün olmamaktadır. Çünkü kimse, milyonlarca dolarını üzerine mafya gölgesi düşmüş bir sistemin ellerine teslim etmek istememektedir. Türkiye, devletin memuruyla vatandaşı arasındaki ayrımı kaldırmadığı sürece de demokratikleşme reformunu hiçbir zaman tamamlayamaz.
|