Büyük günün şahsi hikâyesi
Dün "pijama, terlik, televizyon" ve de fındık, fıstık oturdum, İlerleme Raporu ile ilgili ayrıntıları televizyondan takip ettim. Çıkacak sona göre iki duygudan birini yaşayacağımı umuyordum: Ya sevinecek "Hazır ol Avrupa! Geliyoruz!" diye bağıracaktım ya da sinirlenecek "Yeni bir dünya kurulur, biz de yerimizi orada alırız birader" diye kendimce bir dik duruş sergileyecektim. Son zamanlarda sıkça tekrarlanan "Siyah ya da beyaz yoktur, griler vardır" klişesine kendimi tamamen kapatmıştım.
*** Ve İlerleme Raporu açıklandı, ilk izlenimime göre "İşler yolunda gidiyordu", çünkü televizyonlarda "Yeşil ışık yakıldı" başlığı atılmıştı. Ama benim sevinmek için daha fazla veriye ihtiyacım vardı. Hemen Avrupalı parlamenterlerin tartışmalarına kulak verdim. Avrupalı parlamenterlerin Türkiye ile ilgili yaptıkları tartışmanın düzeyinin düşüklüğü umudumu biraz artırdı ve içimden "Avrupa'ya uyum için bizim parlamentonun biraz düzey düşürmesi gerekecek galiba" diyerek kendi kendimi gaza getirmeye çalıştım. Çünkü bazı Avrupalı parlamenterler, "Türkiye'de çok evliliğe izin veriliyor, Türkler Ermenileri katletmişti, Kıbrıs'ta teslim olmadılar" gibi saptamaları kemali ciddiyetle yapıyorlardı. Avrupalı parlamenterlerden umudum kesilince hemen "bizim yorumcularımız"a kulak vermeye karar verdim.
*** Namlı AB'ciler ekranlardaydı: "Ağlamaklı" ses tonuyla dünyanın en "duygusuz" açıklamalarını yapan Can Baydarol, anarşistler adına manifesto okur bir havada konuşan Mehmet Altan, genel kültürüyle insanda genel bir iyimserlik havası estiren Mehmet Barlas, bir "baş müzakereci" edasıyla şimdiden Avrupalılarla tartışmaya girişen favori yorumcum Yalım Eralp, en aykırı şeyi söylemekten çekinmem havasında Eser Karakaş ve tüm bu zengin yelpaze içinde bir sürpriz gibi karşıma çıkan aykırı insan Engin Ardıç. Bizimkileri dinlerken de "iki duygu" arasında gidip geldim, kah sevindim, kah sinirlendim. Çünkü kimi "Müfettiş denetimini üzerimizde hissetmezsek işi hemen lapacılığa vurabiliriz" diyor, kimi de "Sanki Avrupa insan haklarında mükemmel, git bak bakalım İtalyan hapishanelerinde bir yılda kaç kişi intihar etti" gibi tespitlerle Avrupa'ya çakıyordu. Yani bizimkilerden de bir şey çıkmadı.
*** Tek umudum Tayyip Erdoğan'ın günün sonunda yapacağı basın toplantısındaydı. Erdoğan'ı dikkatle dinledim. Edasında "Haksızlığa uğramışlar"a özgü bir sinirlilik, konuşmasında ise "zafer" havası vardı. Yani oradan da bir şey çıkmadı. Şimdi tek umudumu gazete manşetlerine bağlamış durumdayım.
|