| |
|
|
Yine Ersun Yanal
Şu Ersun Yanal ve Hakan Şükür meselesini bir kere daha ele alalım. Dün bu konuda tartışırken bir arkadaşım, "Eğer Kazakistan ya da Danimarka maçında başarısız olursak bunun hesabını kim verecek" dedi. "Tabii ki Ersun Yanal" cevabını verdim. Başını iki yana sallayarak itiraz etti: "Ne yani milli takımı ona mı emanet edeceğiz?" Evet! Aynen öyle. Açıklamaya çalışayım... Vehbi Koç bir keresinde özetle şöyle demişti: "Biz bir fabrikamıza genel müdür atadığımızda ancak iki yıl sonra hesap sorarız. İlk yıl zaten fabrikayı ve çalışanları tanımakla, kendi kadrosunu kurmakla geçer. Müdür asıl performansını ikinci yıl ortaya koyar. Biz de ikinci yılın sonunda 'gel bakalım neler yaptın' deriz..." Peki ama ya müdür abuk sabuk işler yaparsa? "İşte işin sırrı burada" demişti Vehbi bey: "Biz fabrikamızı emanet edeceğimiz müdürü ince eleyip sık dokuyarak seçeriz. Atama yapmadan önce adayları en ince özelliklerine kadar tartarız. Bilgilerini, deneyimlerini, geçmiş performanslarını kıyaslarız. Asıl gerginlik, asıl zorluk ve sorumluluk buradadır. Ama atamayı yaptıktan sonra içimiz rahattır." Kıssadan hisse: Ersun Yanal kendi takımını kurar. Kendi bildiği futbolu, güvendiği futbolculara oynatır. Hakan'ı, Tuncay'ı ya da Yıldıray'ı ister takıma koyar, isterse koymaz. Bu onun hakkıdır. Başarılı olursa; ne ala. Peki ya olamazsa? Bir... Kapı dışarı edilir! Karizması fena halde çizilir. Hoca olarak değeri düşer. İki... Yanal'ı o pozisyona getirenlerden de hesap sorulur. Mesela ben Ersun Yanal'ın milli takımın başına geçmesini uygun görmemiştim. Ama madem o tercih edildi; başarısızlığı kesin bir biçimde ortaya çıkana dek kösteklemek değil desteklemek gerek.
|