Çok şükür!
Çok şükür yarın AB'nin İlerleme Raporu açıklanıyor. Çok şükür yarın Türkiye'nin Avrupa yolculuğu önünde engel kalmayacak. Daha doğrusu; rapor AB ile müzakerelerin başlaması önünde engel kalmadığının altını çizecek. Çok şükür! Bundan sonrası zaman... Sadece zaman... On yıl mı, on beş yıl mı? Ne önemi var? Türkiye eninde sonunda Avrupa Birliği ailesinin üyesi olacak işte. Kırk yıldır istenen bu değil miydi? Demem o ki; 2010'lu yıllarda, yani yarım yüzyıllık bir yolculuk sonunda Türkiye kaç kuşağın rüyasını gerçeğe dönüştürmüş olacak! Yarım yüzyıl! Bir insan ömrü için ne kadar uzun! İnsanlığın -ve ülkelerin- ömrü için ne kadar kısa! Çok şükür! Lakin... Bu yazının, başlığından şu satırlara kadar "şükür" deyip durmasının sebebi, nihayet engellerin kalkmış olmasına duyulan şükran hislerinin ifadesi için değildir. Başka bir şey vardır söyleyeceği "şükür" babında!
*** Dediğimiz ve diyeceğimiz şudur: İyi ki önümüze "şart" diye koşulan "kriterler" bu kadardı. Ya başka kriterler de olsaydı! Ya kapsamı daha geniş tutulsaydı? Ya Avrupa ailesine katılabilmek için bu coğrafyada yaşayan insanların kimi alışkanlıklarından ve temel karakter(!)lerinden de vazgeçmeleri istenseydi? Ya deyimler sözlüklerindeki kimi "ifade"leri ebediyen silmeleri talep edilseydi? Ya "birbirinin gözünü oymak", ya "ayağından çelmelemek", ya "sırtından hançerlemek", ya "ayağını kaydırmak", ya "kuyusunu kazmak", ya "insan insanın kurdu olmak", ya "hiçbir başarıyı cezasız bırakmamak", ya "cehennem kazanında birbirini ayağından çekmek" bundan böyle zinhar, kitabınızda yer almayacak denseydi! Nice olurdu halimiz? Değil Avrupa'nın kapısından girmek, kapının anahtar deliğinden bile baktırırlar mıydı hiç? Çok şükür bu kadarını istemediler... Çok şükür bu kadar ileri gitmediler... Çok şükür...
*** Öyleyse mesele yok... Şimdi rahat rahat idam fermanını yazabiliriz çekemediğimiz bütün başarıların: Sen misin hepimizden önce Avrupa'nın kapısını çalan? Sen misin Türkiye'nin yarım asırdır üyesi olmak için çırpındığı "Avrupa Kulübü"nü, pardon kulüplerini yıllarca peşinde koşturan? Sen misin Avrupa'nın onur kürsülerinde "altın" parıltıları içinde boy gösteren? Sen misin Avrupa'nın en büyük kupalarına uzanan yolculuğun baş kahramanlarından olan? Sen misin dünyadaki milyarlarca insanın adını ezbere bildiği birkaç Türk'ten biri olan? Sen misin? Sen misin? Öyleyse tez zamanda boynun vurula! Nasıl olsa insanları defalarca sevinçlere gark etmiş "zafer kahramanlarının boynunu vurmamak" yok, İlerleme Raporu denen Avrupa Şartnamesi'nde! Çok şükür!
*** Geçtik bu kadar ağır "şartname"lerden... Hiç değilse tek bir hüküm olabilseydi. Şöyle denilseydi mesela: Eyy ellerinde kör hançerlerle bekleyenler, "vefasızlık" ve "nisyan" pusularında!
Ya; "ağlara" takılmış ve altınla taçlanmış bir tek "muzaffer" golün dakikasını söyleyin kendi hayat maceranızda! Ya da... Susun ebediyen! Susun!
|