Bir bardak suda fırtına
Türk Ceza Kanunu'yla ilgili son gürültü patırtı, kanunun sonuna yamanan ve çevreyle ilgili yönetmeliklerin uygulanması için "iki yıl" mühlet veren maddeydi. Basın bunu "İki yıllık kirletme izni" olarak yorumladı. CHP Anayasa Mahkemesi'ne gitmeye kararlı. Muhalefet + çevre fanatikleri, gereksiz yere bir bardak suda fırtına koparıyor. Öncelikle bilinmesin gerekenler: 1. Dünyanın her yerinde, çevreyle ilgili yasa ve anlaşmaların yürürlüğe girmesi, endüstri ve yerel yönetimlerin kendilerini hazırlaması için, belli bir süre verilir. Örneğin 1997'de imzalanan ve insanlık tarihinin en kapsamlı çevre işbirliği anlaşması sayılabilecek Kyoto Protokolü'nü imzalayan 122 ülke, kendilerine 2012 yılına kadar zaman vermiş, karbon ve diğer atık gazların emisyonunu ancak bu tarihe kadar düşürmeyi vaat etmiştir. AB bile kendi Çevre Yönetmeliği'nin bazı maddelerinin uygulanması için 2025'e kadar süre vermiş durumda. 2. Yeşillere bürünüp "Çevre! Hemen şimdi!" diye slogan atmak güzel. Fakat TCK'nın 181'inci maddesinde öngörülen su, hava, çöp ve atık su arıtma tesislerinin kurulmasının belli bir faturası var. Çevre Bakanlığı'na göre, yalnız kamunun yapması gerekenler olarak bakarsanız, en iyi ihtimalle fatura 28 milyar Euro. Buna bir de özel sektöre gidecek faturayı ekleyin. 3. Yasa, çevre temizliğinin "ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere göre" yapılmasını öngörüyor. Ama "ilgili kanun" henüz çıkmış değil. Ceza bölümü hazır ama kanunun kendisi alt komisyonlarda bekliyor. Meclis'in bir an önce kolları sıvayıp 9 yıldır beklemede olan "Çevre Yasası"nı çıkarması lazım. Çevre Bakanı Osman Pepe, bunun Aralık'a kadar olacağını söylüyor. 4. Dünyanın her yerinde (özellikle de gelişmekte olan ülkelerde) çevre düzenlemelerinin istihdam ve ekonomik rekabeti engellememesine özen gösteriliyor. Amaç fabrikalara kilit vurdurtup insanları işsiz bırakmak değil, çevre ve ekonomi arasında "gerçekçi" bir denge tutturmak. Burada Türkiye'nin ciddi bir sorunu var. Kyoto ve benzeri anlaşmalar Türkiye'yi "birinci lig" ülkesi sayarak Avrupa ve gelişmiş ülkelerdeki çevre yönetmeliklerini kabul ediyor. Buna göre Türkiye 1990'lardaki karbon atık seviyesine gelmek zorunda. Yeni kurulan fabrika ve tesisler için sorun değil ama eski fabrika ve tesislerin kısa zamanda Avrupa standardına gelmesi kolay değil. Türkiye, bir çok gelişmekte olan ülke gibi, AB'den özel çevre statüsü alabilmeli. Tüm bu sebeplerden dolayı önümüzdeki dönemde AB fonlarıyla Tokat, Nevşehir, Dilovası gibi yerlerde kurulacak yeni atık tesisleri önemli. Endüstriyi cezalandırmak yerine gerçekçi çözümler üretmek gerekiyor temiz çevre için. Çevreciliğin faturasını indirmenin bir yolu da fabrikaların ortak arıtma tesislerinden yararlanabileceği organize sanayi bölgeleri. Ayrıca Çevre Kanunu'nun da bir an önce çıkması, TCK'daki "bekleme" süresinden daha kritik. Tüm bunlar olana kadar da zaten kirletenleri cezalandırmak için Çevre Bakanlığı'nın elinde yeterli yetki var.
|