Annelikten istifa etmek istiyorum!
Her çocuk doğduğunda yanında da bir adet kılavuz kitapçığı olsa! (Bu benim çocuğumun babasının sıkça kullandığı bir cümleydi.) Ben de çok gülerdim ona, 'Bu ne demek ya' diye... Zaman içinde ne kadar doğru olduğunu daha net görebiliyorum. En basit bir alet edevatı kullanmak için kurslar veriliyor. Uyduruktan bir araba kullanmak için bile aylarca mücadele veriyoruz. Peki niye en iyi anne- baba olma okulları yok? Neden oradan mezun olmadan çocuk yapma ihtimalimiz olmasın ki! Ben çocukken -ki Allah böyle bir felaketi hiçbir aileye vermesin- hoşlanmadığım şeyleri 'Ben çocuğuma asla böyle şeyler yapmayacağım' diye hep aklımda tuttum! Bazen rahmetli babamla evcilik oynardık. O benim çocuğum, ben onun annesi olurdum. O benim yedirmek istediğim yemekleri yemez, huysuzluk yapardı. (Aklınca benim taklidimi yaparak, yaptığımın ne kadar kötü bir şey olduğunu göstermeye çalışırdı.) Ben de "Peki yavrum, peki anneciğim yeme. Sen yeter ki üzülme" derdim. Yaş 5! Bu mesaj direkt anneye gidiyordu aslında. (Ama annem bir lokma üzerine alınmak bir tarafa, ertesi gün daha ağzımda lokmalar varken 'hadi çocuğum' yapıyordu.) Ben de lokmaları ağzımda saklayıp bir şekilde saksıların dibine gömüyordum. Ha! Şimdi o günleri nasıl özlediğimi de anlatamam. Tabii büyüyüp obez olduktan sonra... Bazen rejim yapmak yerine annemi çağırsam diyorum. Hala annem geldiğinde nazlanıyorum. En azından ona hiç yemiyormuş gibi görünüyorum. En çok benim adıma birilerinin cevap vermesi canımı sıkardı. Bir misafirliğe gittiğimizde evsahibi sorardı: "Çay içer misin Emelcik?" "Hayır teyzesi, o içmez." Bir türlü erken cevap vermeyi yetiştiremediğim için yine benim adıma cevabı yapıştırmıştı. Hemen cırlardım, "İçicem, bana ne içicem işte!" Annem şoka girerdi. Daha evde bir bardak çay içmemişim o güne kadar! Zavallı anacığım kendisine karşı bir husumetim olduğunu düşünürdü herhalde. Aslında bu tamemen 'kendi kararlarımı kendim vermek istiyorum' isyanıydı. Ben ne yaptım peki? Çocuğum daha konuşmaya bile başlamadan, bebeklerin daha boynunu bile tutamadıkları dönemde, meme vereceğim zaman başı yana düştüğünde 'Bak istemiyor çocuk; başıyla mesaj verdi' mantığıyla hareket ettim. Nefret ederdim bana gelen herhangi bir oyuncağı saklamalarından... "Şimdi kıymetini bilemez, büyüyünce oynasın." Yok ya! Görüntüye baksana... Eşek kadar bir kız, elinde bebekleri... Televizyon programlarında da anlatmıştım. Çağrı'ya oyuncak aldığımda, isterse kırıp dökmek, isterse de saklama inisiyatifinin kendisinde olduğunu anlatırdım ona. Kendimce çok doğru bulduğum bu hareketlerin karşılığını yıllar sonra gördüm. Benim kızım 7 yaşındayken karşıma dikilip "Ne biçim annesin sen! Benim hiç eski bebeğim yok. Bak Mucu Teyze, Merve'nin bütün oyuncaklarını saklamış" diye hesap sordu. Bu da benim annelikten ilk istifa etmek istediğim gündü. Önce eşime, kabul edilmeyince de anneme müracaat ettim. O da bana aynı anne ve babayla büyüyen üç kardeşin bile birbirleriyle uzak-yakın ilgilerinin olmayabileceğini anlattı. Ve bütün saflığıyla hayatta bir tek annelikten istifa edemeyeceğimi... Çaresiz ne yapmam gerektiğini sordum. "İlgilen, çok ilgilen çocuğunla" dedi."Ben çok çalışıyorum, zaman ayıramıyorum" dedim. "10 dakikada da ne kadar sevdiğini hissettirebilirsin" dedi. Hangi kesimden, hangi meslekten olursak olalım, hepimiz çocukları deneme-yanılma metodlarıyla büyütüyoruz. Demek ki doğru olan tek şey var; gerçekten sevildiklerini hissetirmek... Ve onlara bırakabileceğimiz tek miras da iyi bir eğitim.
|