Firmamız gururla sunar
Hoşgörünüze sığınarak bugün sütunumu minik bir siyasi senaryoya ayırıyorum. Tabii ki öncelikle bu çalışmam için görüş ve demeçleri ile bana ilham veren aşağıdaki pek çok değerli siyasetçilere peşin olarak şükranlarımı arz ederim: * En başta zina merkezli tartışmadan AB'ye rest çıkaran Sayın Erdoğan'a.. * '1683'te değiliz. Dikkat! Türkler geliyor deyip çan çalamayız' buyuran Avusturya başbakanı Sayın Schüssel'e.. * 'Patrikhane Heybeliada Ruhban Okulu, Ermenistan da sınır kapısı açılsın diye AB üzerinden baskı uygulatmak istiyor' şeklinde açıklama yapan sayın Cemil Çiçek'e.. * 'Aaa, bu kapı kapalı mı?. Olmaz böyle şey; müzakere tarihi vermek için Türkiye'ye bunun açılmasını şart koşabiliriz' diyen sayın Romano Prodi'ye.. * Defalarca ve ısrarla 'Zinaya ceza biçmek Ankara'nın AB'den vazgeçmesi anlamına gelir' diyen Verheugen'e.. * 'Erdoğan bizi iknaya çalışmasın' diyen AB Yeşiller Grubu Başkanı sayın Daniel Cohn-Bendit'e..
*** AB üyesi olmak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olan Türkiye'nin önüne son dakikada Kopenhag dışı yeni şartlar konmaması için Ankara sıkı bir çözüm geliştirir ve uygulamaya koyar. Aslında bu çözüm biraz da doğaçlama gelişir. Çünkü başlangıçta sadece tabana yönelik bir 'aspirin tedavisi' söz konusudur. Mesela başörtüsü ile sokakta gezmeyi bile suç saydıracak yorumlara açık bir ifade.. Mesela hocanın, papazın veya hahamın kahvedeki bir sohbetinden fikir cürmü yakalamaya elverecek bir cümle.. Böyle unsurlar tasarıya sıkıştırılır ki onları ayıklarken taban küçük mutluluklar yaşasın, hükümetinin kendisini de düşündüğünü unutmasın.. Nitekim tasarı Meclis'e gelince dindar tabana selam mahiyetinde manşetler üretilir veya kendiliğinden üremiş olur. Kahramanlarımız tabana mesajı vermişlerdir: - Bakın AB için bize ne tuhaf şartlar koşmak istiyorlar ama biz takmıyor, ayıklıyoruz.. O tür unsurlar tasarıdan ayıklanır, eşeğini yitirmesi sağlanan dindar vatandaş hayvanı tekrar geri gelirken görüp pek bir sevinir.. Gelin görün ki arada birileri belki de sırf işgüzarlık olsun diye zinayı ceza konusu kılan öneriyi son dakikada tasarıya sokuştururlar.. Tabii ki kahramanlarımız ilk anda bu öneriyi hoş karşılamazlar ama birden içlerine doğan ilhamla AB'nin gizli gündem dayatmalarının önünü kesmek üzere bu zina meselesini sahiplenirler. Başbakan kendisinden habersiz sokuşturulduğu halde özel talebi imiş gibi davranır ve AB'ye resti çekme manevrasını başlatır. Tabii bu işin arkasındaki amacı bilmeyen iliştirilmiş aydın takımı AB yetkililerinden daha büyük bir hırsla tetikçiliğin gereğini yerine getirirler: - Sen ne biçim hükümetsin, bindiğin dalı kesiyorsun! - Bunca iyi işler yaptın; şimdi bir tekmede verdiğin sütü döküyorsun! Ne bilsinler ki, Erdoğan, önceden planlı Brüksel gezisinde, 6 Ekim'de yayınlanacak rapora yol kesici ifadeler sokuşturulmaması için bu zina meselesini koz olarak kullanacaktır. Nitekim ziyaret gerçekleşir ve Erdoğan der ki: - Beyler, kala kala zinaya ceza vermek isteyişimiz mi kaldı? Siz arada tek engel olarak bu zina olayını mı görüyorsunuz?.. Öyleyse hemen vazgeçtim, hemen! Artık Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve Ermenistan kapısının açılması, Ermeni soykırımının tanınması gibi başka hiçbir ülkeye benzerini bile koşmadığınız tek şart duymak istemiyorum.. Buna söz verirseniz dönüyor ve hemen zinayı ceza konusu yapmayacak şekilde tasarıyı Meclis'ten geçiriyorum.. Anlaştık mı, var mısınız? Efendim, sesinizi duymak istiyorum.. Yok böyle kısık sesle söylerseniz noter çağırırım.. Böylece AB'ye zina özgürlüğünü son diyet olarak ödeyen hükümet 6 Ekim'deki raporun Türkiye lehine çıkmasını sağlar. Brüksel ise 6 Ekim'e kadar yeni bir manevra yapamayacağı için gizli gündemle dayattığı şartları 17 Aralık'taki karar arifesinde tekrar ısıtmak üzere bir ara yenilgiyi kabul eder. Türkler, Viyana kuşatmasından 321 yıl sonra ilk defa bir diplomatik oyunda Avrupalıları köprüye getirmiş olurlar.
*** Mümkün mü, hayal mi bilemem ama Türkiye ortalama tariflere uygun bir devlet ise son on gündür yaşananları ancak bu şekilde hayra yormak mümkün..
|