| |
Kim kurşun sıkıyor?
Ayağına kurşun sıkmak. Hem de iki ayağına... Zina tartışmaları sırasında bu benzetme sık sık tekrarlandı. Tabii Başbakan Erdoğan ve AK Parti iktidarı için. Önce Türk kamuoyunda birileri kullandı. Medya üstüne atladı. Ardından Türk medyasını çok yakından izleyen AB sözcüleri aynı sakızı çiğmeye başladı. O demeçlerin biraz da hükümeti sıkıştırmak için çarşaf çarşaf çevirilerinin yayınlanmasıyla sakız bir kez daha ilk ağızlara dönüverdi. Böylece isteyerek ya da bilinçsizce Türk kamuoyu, hatta Türk halkı ile iktidar ayrı cephelerdeymiş izlenimi doğdu. Ve şöyle bir tablo oluştu: Bir yanda inadı, gururu, muhafazakar yapısı nedeniyle Türkiye'nin 40 yıllık AB rüyasını kabusa dönüştürmeyi bile göze alan iktidar. (İsterseniz bu yemeği gizli gündem, İslami köken gibi soslarla daha da tatlandırabilirsiniz...) Diğer yanda müzakereler için yeşil ışık yakmaya niyetli, ancak iktidarın son saniye manevrası nedeniyle görüş değiştirmek zorunda kalacak olan AB Komisyonu. Ve "Vallahi haklısınız" diyen medyasıyla, sivil toplum örgütleriyle ve piyasa aktörleriyle AB'nin yanında saf tutan Türk kamuoyu. Aslında bu sınırsız AB sevdasıyla Türkiye olarak ayağımıza kurşun sıkmakta olduğumuzu görmüyoruz. Daha doğrusu, her ihtiyaç duyduğunda, her köşeye sıkıştırmak istediğinde ayağımıza sıkması için AB'ye bol bol kurşun verdiğimizi... Hayır, zinaya hapis önerisini desteklemiyoruz. Bu öneriyi desteklemenizi ya da hükümeti eleştirmemenizi de istemiyoruz. Bu kayıtsız-şartsız, gözü kapalı AB yandaşlığının, Ankara'da kim iktidar olursa olsun, Türkiye'nin pazarlık gücünü dinamitleyeceğini anlatmaya çalışıyoruz.
Türkiye'ye imtiyazlı güçlük Bu anlayışın sonucu yarın müzakere sürecinde karşı taraf kapalı poker oynarken Türkiye'yi açık pokere, tüm kartlarını masaya sıralamaya zorlamak olur. Zaten kriterleri tamamlamak adına yaptıklarımızın önemli bir bölümü de poker masasındaki eşitsizliğin sonucu değil mi? Çok uzaklara gitmeyin; komşularımız Romanya ve Bulgaristan'a bakın. Bu yıl sonunda müzakereleri bağlayacaklar, 2007'de de resmen AB üyesi olacaklar. Son denetimlerde Bulgaristan'da yargının işlemediği, devletin rüşvete battığı, Romanya'da ise bu iki olgunun yanı sıra piyasa ekonomisinin de işlemediği belirlendi. AB, "Olsun, girdikten sonra çözerler" diyerek konuyu kapatmaya çalışıyor. Bir de bize yaptığına bakın, Verheugen bugün Erdoğan'a "Eksikler listesi" verecekmiş, listede yargının bağımsızlığı ve işleyişinin güçlendirilmesi ilk sırada sayılacakmış... Elbette AB'ye girmeliyiz, elbette cumhuriyetin bu en büyük uygarlık projesi mutlaka gerçekleşmeli. Ancak devletten, hükümetten, Türkiye'den, Avrupa Parlamentosu- TBMM Karma Parlamentosu Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendicjik'in gösterdiği sağduyuyu esirgemeyelim. Zina tartışmalarını kastederek şöyle diyor: "Tartışmanın bazı boyutları ikiyüzlülükten uzak değil. Kısa süre öncesine kadar kendi ülkelerinde zinanın ceza maddesi olmasını savunan bazı Hıristiyan Demokrat partilerin şimdi aynı önerinin AB normlarına uymadığını söylemeleri şaşkınlık verici." Hiç olmazsa müzakere sürecinde şu gerçeği aklımızdan çıkarmayalım: AB asla masum değil.
|