Figaro'nun düğünü!
Le Figaro, Fransa'da "merkez sağ" bir gazetedir. "Serbest piyasa ekonomisi"ni destekler. Küresel düzenle de, iktidardaki merkez sağ hükümetle de temelde bir sorunu yoktur. Ama bu gazetede, "gazeteciler", gazetenin yayın politikasının "patron çıkarları" doğrultusunda belirlenmesini, çalışanların yüzde 93'ünün oyuyla halk önünde protesto etti. "Gazeteciler", savaş uçağı da üreten ve dünyaya satan şirketin gölgesinde bir gazeteciliği, mesleğe ve okurlara "yamuk" olarak tanımladı!
*** Jacques Chirac, Fransa'nın Cumhurbaşkanı ve kadim merkez sağ politikacısıdır. "Serbest piyasa ekonomisi"ni destekler. Küresel düzenle de, iş dünyasıyla da temelde bir sorunu yoktur. Ancak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde, başta Brezilya'nın "solcu" Başkanı Lula, 50 ülke lideriyle birlikte, 110 ülkenin destek verdiği bir deklarasyon hazırladı. Yoksulluk, kötü çalışma koşulları, cehalet, sefalet, hastalık ve küresel adaletsizliğe karşı, ABD'nin hoşlanmadığı bir tavır aldı.
*** Bunlar... Hem dünyanın, ülkelerin, insanların sorunlarının... Hem de bunları didiklemesi, geniş kitlelerden yana sıkıntıları irdelemesi gereken gazeteciliğin... Neden sadece "patronlar dünyası" ekseninde yapılamayacağına dair iki bağımsız örnek. Temel toplumsal ve küresel acılara gözlerini kapatmamaya, dünyayı ve olayları sadece "büyük sermaye" gözüyle algılamamaya dair. Buna karşın, bizde, mesela büyük bir medya grubu, belki de görünürde olumlu bir iş yaparak, orada burada iş dünyası adına toplantılar düzenliyor, bu toplumun önüne "şirket gibi yönetilen Dubai zenginliği"ni örnek diye koyuyor. "Patron bakış açısı"nın, medya dışında da işleri olan işadamlarının böyle bir faaliyeti olabilir tabii. Ama, gazetesiyle, televizyonuyla, sıfatları aslında "gazeteci" olanlar, "editoryal bağımsızlık"ın en temel halkaları olan "gazeteci-yöneticiler" de bu "bakış açısı"nın tam ortasında saf tutmuşlar. Bu, sadece "kendi patronunun zihniyetine teslim olmak" değil, genel olarak hayata, "patron, sermayedar, iş dünyası, şirketler" gözüyle bakmaya kendini kaptırmaktır. Bu, "sağcı, piyasa yanlısı Figaro"da gazetecileri isyan ettiren bir, iki "patron çıkarları müdahalesi"nden de öte... Aklını, vicdanını, fikrini, haberini, yorumunu "bir şirket gibi yönetilen ülke" modellerine ve o zihniyet dünyasına adamaktır. Gazetecilik sorumluluklarının yamulması, gazetecinin bağımsız ama vicdandan güç alması gereken gözlerinin körleşmesi, öncelikle dünyanın ve ülkenin acılarına, mağdurlarına açık olması gereken kulaklarının sağırlaşması, elinin titremesi, kaleminin, bilgisayarının, ekranının pusulasını yitirmesi böyle böyle azıtır. "Etik, ahlaklı, ilkeli" denilen gazetecilik, yazabildiğini doğru ve temiz yazmaktan ibaret değildir ki... Asıl, yazamadıklarına, yazmayı aklına bile getirmediklerine, dünyaya hangi pencerelerden bakıp, hangi manzaralara gözlerini kapadığına ilişkin bir sorundur! Le Figaro ya da Chirac kadar bile olup olamadığın meselesidir.
|