Ekranda yakılan ateş!
Hafta içinde Anadolu Ateşi'nin ön elemelerini izlemeye gittim. Kumburgaz Princess Otel'in lobisi, koridorları Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş genç kız ve erkeklerle dolu. Başta, işin patronu Fatih Ediboğlu, Tunç Akkan, müzik direktörü Arif Sağ, jüri üyelerinden Savaş Ay ve yapımcı koordinatör Özgenç Fidanoğlu inanılmaz bir heyecan içindeler. Şaka değil, fantezi müziğe boğulmuş ve popa sarmış bir ekran ortamında, belki de türkülerimize ilk kez böylesine görkemli bir imkan verilecek ve türküler ilk kez, böylesine yüksek sesle dile gelecek.. Kısacası, atv'de, önümüzdeki haftadan itibaren bu kez türküler konuşacak. Bütün bu "türkü akşamları"nın içinde Mustafa Erdoğan kaptanlığındaki Anadolu Ateşi ekibi de halaylar çekecek, semaha duracak, danslar edecek.. İşte bu yüzden işin kurmaylarının heyecanları o kadar doğal ki, hele hele bin yıldır türkü katilleriyle bir dedektif titizliğiyle mücadele eden Arif Hoca'nın gözlerindeki çocuk sevinci o kadar normal ki.
*** Türkünün ne olup bittiğini biz yazıp söylesek n'olacak ki? Yıllar yıllar önce Bedri Rahmi, "her ev"in gönlüne öylesine tercüman olmuş ve öylesine hedef tutturmuş ki.. "Şairim" demiş. "Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, ayak seslerinden tanırım! Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım. Türkülerle yummuş, yıkanmış dilim.. Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm." Yani demem o ki benim de ön elemelerde kıyısından köşesinden edindiğim kadarıyla, sadece işin yarışması, finalisti, plakçısı, şu, bu, değil durum.. Asırlık ya da yakın; dilden dile, günümüze kadar gelmiş pek çok türkünün ardında elbette büyük yaşanmışlıklar var.. İşte, Anadolu Ateşi- Bu Toprağın Sesi yarışması sayesinde bu topraklarda olup biten, onca acı tatlı, hüzünlü ve coşkulu öyküleri de dinlemiş olacağız. Türküleri körü körüne değil, hikayeleriyle birlikte dinlemeye, anlamaya çalışan biri olarak ben de bütün bu operasyondan çok umutlu ve mutluyum. Ve işi kotaranlar, dostlarım diye değil, bizzatihi özlenen, içtenlikli ve gerekli bir "program" yapıldığı için de heyecanla kaleme sarılıyorum, dert, tasa etmeden.. Anadolu Ateşi'nin tutmasını, sevilmesini, milyonlara ulaşmasını çok istiyorum. Yeni kuşaklar, tek sesle, öyküsüz renksiz melodilerle değil, tabii ki popundan, rokuna, musikisinden klasiğine adam gibi şarkılarla olduğu gibi türkülerle de hayata baksın istiyorum.. "Türkülerle ağlansın, türkülerle gülünsün" istiyorum.
*** Dile kolay, 15 bin kişi başvurmuş Anadolu Ateşi elemelerine.. 18 kişi seçilmiş. Arif Abi'nin kaptanlığındaki ön jürinin karşısına, ülkenin dört bir yanından kopup gelmiş gençler birer birer çıkıyor ve her yöreden, pek çok hikayeden türküler söyleyip duruyor. Gurbet türküsü bitiyor, sevdası başlıyor, Rumeli'si, Urfa'sı, Baraktır, Bozlaktır devam edip gidiyor. Dinledikçe, bitsin istemiyorsunuz. Bu topraklarda neler yaşanmış, bu topraklar neler görmüş geçirmiş, bir film şeridi gibi önününüzden akıp gidiyor. Ve Arif Sağ hiçbir şeyi atlamıyor. Her türkünün kime, hangi bölgeye ait olduğunu gözü gibi biliyor, minicik bir deformasyonu dahi kaçırmıyor. Bu arada halk oyunlarıyla koca bir ömür geçirmiş Savaş'ın da bir türkü kalfası (!) olduğu ortaya çıkıyor, ezberindeki ve cebindeki türküleri gençlerle birlikte söyledikçe biz "misafirler" daha bir keyifleniyor, daha bir neşeleniyoruz. Açıkçası işin alfabesi(!) dahi o kadar derinlikli, o kadar duygulandırıcı ki. Böylece, seçilmişlerden sonra ekrandaki halini şimdiden görebiliyorsunuz.. Özetle, kendi adıma ben bu "ateş"den yanmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Çoğunlukla "safiyane ve temiz" duygularla ortaya çıkmış, serpilip gelmiş, dillere yerleşmiş türkülerimizin, bu duyguları bulaştırmasını çok ama çook diliyorum.
|