Birikmiş sorunlar var. Ne var ki, güncel işleri hale yola koyma çabası, temel sorulara cevaplar üretilmesini engelliyor.
Bakanın ve bakanlık üst düzey bürokrasisinin yoğun çabalarıyla günlük icraatta ivme yakalanmaya çalışılsa da, Türk tarımının kolayca aşılamayacak birikmiş sorunları var. Üstelik Türk tarımının sahip olduğu zihniyete izin vermeyen bir anlayış da yeryüzünde hızla gelişiyor. Akyazı beldesinde, köylülerin şikayeti pahalı sudan ve yetersiz yoldan idi. 2004 yılında hala su ve yol sorunu çözülmemiş. Verimsiz, zenginlik üretmeyen, sulamanın, tapu ve kadastronun yapılmadığı bir yapı ile nereye kadar gidebiliriz? Tarım Bakanlığı 2006 ila 2010 yılını kapsayan bir tarım stratejisi ile Dünya Ticaret Örgütü'nün son kararları ışığındaki durumu saptayan bir çalışma hazırlamış. Bu tarım stratejisi, AB ile Dünya Ticaret Örgütü kararlarının esas alınacağını vurguluyor.
AKILCI OLMAK LAZIM Tarımda aktif nüfusun yüzde otuz beşi çalışıyor. Bu yüksek nüfus GSMH'nin ancak yüzde 13'ünü üretiyor. Bunun temel nedenleri var: Arazinin çok bölünmüş ve küçük olması sulanabilir arazinin ancak yarısının sulanması. Buğdayda en kaliteli ürünün dünya fiyatı 125 dolar. Türkiye'de ise bunun iki misli. Dış dünyanın piyasa ekonomisi kuralları dışındaki müdahaleleri yok eden, akılcılığı ve verimi öne alan anlayışı ile bizdeki devletten geçinme zihniyeti nasıl bağdaşacak? Gittikçe etkisini artıran dış dalgayı ardına alan ama içerde insanları çok zorlamayan bir dönüşüm nasıl sağlanacak? Bence bakanlığın temel sorunları bunlar. Ne var ki, güncel işleri hale yola koyma çabası, bu temel sorulara cevaplar üretilmesini şimdilik engelliyor. Nitekim, AB istikametinde uyum çalışmalarının ağır yürüdüğü dört bakanlıktan birinin Tarım Bakanlığı olduğuna dair bir haberi önceki gün okudum. Bakanlık, içerde çok geniş bir alanda faaliyet yürütmek mecburiyetinde kaldığı için dış dünya ile ilişkisini güçlendiremiyor. Bir de gündem "yol, su" seviyesinde kalınca, daha üst düzey çözüm arayışları da aşağıya çekiliyor.