|
|
Ahmet'le kimyamız tutuyor biz güçlü bir ittifak kurduk
Televizyon dünyasının iki ünlü ismi şimdi de cesur yazılarıyla spor ve medya dünyasında çok konuşulacak.
SABAH'taki köşesinde, herkesin ilgiyle okuyacağı yazılara yer verecek olan Reha Muhtar, konu seçiminde kompleksi olmadığını söylüyor.
* Aşkı da siyaseti de yazacağım. * Beşiktaş'ın gururunu tamir ettik.
* Futbolda mafya tüm dünyada var. Vurulduktan sonra tekrar medyaya dönen Ahmet Çakar yine iddialı: "Kimse kedi olacağımı sanmasın." * Saçı başı ayrı oynayanlarla işim olmaz. * Reha bana kontrolü ele almayı öğretti. * Artık kadere inanıyorum. Öldürmeyen Allah öldürmüyor.
*** İkimizin kimyası çok uyuştu
Onlar 15 yıl önce Atina'da bir Rum balıkçısında tesadüfen tanıştılar. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, kader onları aynı meslekte buluşturdu. Reha Muhtar ve Ahmet Çakar Aktüel Pazar için bir araya geldi. Dostluk, futbol ve Beşiktaş konuşuldu.
Her ikisi de medya dünyasının en iddialı, en ilginç ve en çok konuşulan isimleri. Hele bir de yanyana geldiler mi, sohbetin tadına doyum olmuyor. İki yıla yakın süreyle birlikte bir spor programı yapan ve sonrasında da hiç ayrılmayan Reha Muhtar ve Ahmet Çakar, şimdi aynı gazetede, Sabah'ta buluşuyor. Her ne kadar, ayrı kulvarlarda yazacak olsalar da onları bir arada tutan ortak bir tutkuları var; futbol. Bakalım sivri diliyle tanınan Çakar'ın gönlü, artık Beşiktaş yöneticisi olan dostu Reha Muhtar'ı da acimasızca eleştirmeye el verecek mi?
* Bir röportajınızda "Yoğun bakımda gözümü ilk açtığımda yanımda Reha vardı" dediğinizden beri, Reha Muhtar'la aranızdaki dostluğu merak ediyor herkes. Ne zamandır tanışıyorsunuz? Ahmet Çakar: Yıl 1989, yer Atina. Tire'de bir Rum balıkçısı. Ben, Reha ve iki kişi daha. İlk orada tanıştık. Çok genç bir gazeteciydi, ben de gencim o zaman. Beşiktaş'dan konu açıldı, Reha'nın rengi değişti. "Ne oluyor? Adamın tansiyonu mu yükseldi?" dedim. Beşiktaşlı olduğunu ilk orada öğrendim. Bir babamda görmüştüm böyle Beşiktaşlılık, bir de Reha da. Beşiktaş söz konusu oldu mu, babasını bile tanımaz!
* Gerçekten öyle mi? Reha Muhtar: Beşiktaş'ın çıkarları söz konusu olduğu zaman çok özenli davrandığım kesin. Ama bendeki Beşiktaşlılık, öyle Galatasaray'a, Fenerbahçe'ye düşmanlık değil, sadece Beşiktaş'la ilgili. Ona zarar gelmemesi için yapabileceğim her şeyi yaparım. Kendi kişisel çıkarlarım gibi görürüm.
* Artık bir ikili gibisiniz. Medya dünyasında bu tür ittifaklar var ama siz neden Reha Muhtar'ı seçtiniz ittifak yapmak için? A.Ç: Saçı başı ayrı oynayan adamlarla işim olmaz benim. Reha adam gibi adam olduğu için iyi dost olduk. Son 1,5 yılda yoğunlaşan ve Telegol'de de mesleki birlikteliğe dönüşen ve bundan sonra da yaşadığımız sürece, tıpkı Erman Toroğlu-Şansal Büyüka, Hıncal Uluç-Fatih Terim ittifakı gibi Reha'yla hayatımın sonuna kadar ittifak kalmaktan gurur duyarım. R.M: Bizim kimyamız tuttu, işin sırrı orada!
* Reha Bey Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi olarak masanın öbür tarafına geçti şimdi. Yanlış yaparsa onu da acımasızca eleştirecek misiniz? A.Ç: Prensip olarak yanlış yapan babam da olsa, eleştiririm. Ama bir prensibim daha vardır, aynı grupta çalıştığım insanları eleştirirken daha kontrollü olurum. Ben komitacılığı severim, yani ait olma duygusu bende çok gelişmiş. Ama biz Reha'yla program yaparken çok karşı karşıya gelmiş, enteresan tartışmaların içine girmişizdir.
* Ahmet Çakar'ı seven de çok, sevmeyen de. Bir gazeteci ve televizyoncu gözüyle Ahmet Çakar'ı değerlendirin desem? R.M: Ahmet bizim televizyonculukta "celebrity" dediğimiz unsurlardan bir tanesi. Çok müthiş bir mantığı var, anormal zeki birisi. Tezlerini de çok müthiş bir mantık içersinde sunuyor; yazarken de, söylerken de. Sözlerini ilgiyi sürekli ayakta tutabilecek bir şekilde söyleyebilmek çok az kişide olan bir özelliktir. Zaplama duygusu uyandırmıyor insanda. Konuşurken sonunu nereye bağlayacağı da pek bilinmiyor. Gerçi ben zaman zaman kendisinin bile bilip bilmediğinden emin değilim! Öyle bir mantık örgüsü kuruyor ki ama sonunda hata olmuyor. "Salladı" demiyorsun hiç. Çok sinirlendiği anlar oluyor. Geçmiş dönemde bir iki kez kendini kaybeder gibi oldu. Ama o gerçek bir televizyon starı.
* Bir gazeteci olarak yıllarca yöneticilerin, politikacıların peşinde oldunuz. Şimdi gazetecilerin haber almak için sizin peşinizden koşması, nasıl bir duygu? R.M: Bu benim hayatımı çok zenginleştiren bir deneyim. Ben yetkililerden haber almaya çalışırken, hep "Bu adamlar kendi aralarında ne konuşurlar?" diye düşünürdüm. O kapılar kapandığında biz gazeteciler dışarda kalırdık çünkü. 24 yıldır gazetecilik yapıyorum, ister dışişleri olsun, ister spor dünyası, ister başbakanlık, en merak ettiğim hep bu olmuştur: "İçerde ne konuşuluyor?" Şimdi ben içerdeyim, dışarıda meslektaşlarım duruyor. Bu beni çok mutlu ediyor çünkü başka bir bakış açısı kazandırıyor insana.
* Kapalı kapılar ardında o kadar önemli şeyler oluyor muymuş peki? R.M: Pek de bir şey olmuyormuş, yani o kadar meraklanacak kadar değil. İnsan psikolojisi bu, gizli olana karşı bir merak duyuyor işte. O kapı aralık olsa, gazeteci de o kadar merak etmeyecek aslında.
* Ya "futbolda mafya var" iddiaları... Siz bu dünyanın birebir içindesiniz artık, ne düşünüyorsunuz? R.M: Futbol öyle bir pasta ki, içinde milyar dolarlar dönüyor. Dünyada ve Türkiye'de, böylesine büyük bir rantın olduğu yerde mafyanın işin içine girmemesine imkan yok. Sadece mafya değil, Coca Cola Dünya Kupası'na, McDonalds Avrupa Kupası'na sponsor oluyor... Hamburger zincirlerinden, içecek zincirine kadar herkes bu pastanın içersine girmeye çalışıyor. Bunlar yasal, resmi ve düzgün olanları. Ama pasta bu kadar büyük olunca, yeraltı dünyası dediğimiz kişilerin de oralardan nemalanmak mı diyeyim, oralardan güç almak mı, bir şekilde işin içine girdiği görülüyor. Bundan sonrası önlemler alınarak düzeltilecek diyeceğim ama ben klişe laflar etmesini hiç sevmiyorum. Çünkü bunlar genel, sonuca hizmet eden laflar değil. Burada çok dikkatli olunması ve kimsenin buna mahal vermemesi gerekiyor. Ona vermeye bir başladığınız mı, bir daha yakanızı kurtarmanıza imkan ihtimal yok çünkü.
* Peki futbolda mafya var da, kimse önüne geçemiyor mu? A.Ç: Ben vurulduktan sonra bir şeye uyandım. Türkiye'de her sektörde mafya var, sarımsağın bile mafyası var. Mafya nedir? Kanunun, nizamın tam olarak işlemediği yerde insanların organize grup kurması. Mafya zaruriyetten doğuyor, keyiften değil. Bu Türkiye'de her yerde var.
* Reha Bey yanımızdayken sorayım, Beşiktaş'ın yaptığı transferleri nasıl değerlendiriyorsunuz? A.Ç: Fevkalade iyi ama eksik var. İyi bir santrofor lazım. Ama "iyi" derken çok iyi, öyle hikayeden değil. Orta sahaya da iyi iki adam lazım. Ama yıldız oyuncuları, yıldız hocayı alıp da "Şampiyonluk çantada keklik" dedin mi, soluğu Inter Toto'da alırsın! Yoksa Beşiktaş'ın yönetim olarak yaptığı seçimlere 10 üzerinden 10 veririm ama bu şampiyonluk için yeter mi? Yetmez.
* Beşiktaş futbolcu ve teknik direktör seçerken nasıl bir gözle yaklaştı olaya, ne aradı? R.M: Biz yönetime geldiğimiz zaman Beşiktaş camia olarak maalesef, sürplase olmuştu. Takım 11 puan ilerideyken kötü duruma düşmüş, şampiyonluk altın tepsiyle sevgili Fenerbahçe'ye sunulmuştu. Beşiktaş'ın imajı son üç ay içersinde çok olumsuz bir tablo çizmeye başlamıştı. Açıkcası Beşiktaş'lıların gururu kırılmıştı. Bizim de yönetici olarak gururumuz kırıldığından, ilk önce gururumuzu tamir etmek istedik. Dünyanın en iyi hocalarından birini getirdik, arkasından güzel transferler yaptık. Büyük camialar uzun zaman başarısızlıklara tolerans gösteremez. Onun için de elinizden geleni ardınıza koymamanız gerekir. Ben şimdi sokaktaki insanların bakışlarından, o gururun tamir edilmiş olduğunu anlıyorum. Ama tabii transferde şampiyon olmak, sahada şampiyon olmak anlamına gelmiyor Ahmet'in de dediği gibi.
* Kim şampiyon olur önünümüzdeki sezon peki? R.M: Elbette Beşiktaş! A.Ç: Ben Galatasaray'ın şampiyon olmasını istiyorum. Çünkü görünen o ki, herkes 100. yılının üzerini çizmiş. Beşiktaş 2003'te şampiyon oldu, Fenerbahçe şimdiden 2007'ye angaje... Ben de zor günler geçiren Galatasaray'ın 2005'te şampiyon olmasını istiyorum açıkcası. Eski bir hakeme yakışmayan, duygusal bir açıklama belki ama öyle. Ama yine de çekişme Fenerbahçe-Beşiktaş arasında geçecekmiş gibi görürüyor.
* Son soru. neden Sabah gazetesini seçtiniz? A.Ç: Reha'nın burada başlaması benim için önemli bir etken. İkincisi Sabah güçlü bir gazete. Üç, sözleşmem bitmişti ve benim bir yerle anlaşmam lazımdı. Sabah gerçekten güçlü ve herkesi çok iyi tanımamama rağmen sevdiğim, değer verdiğim insanlar var orada.
R.M: Öncelikle genç bir gazete ve Türkiye'nin en büyük iki gazetesinden biri. Genç gazete olmak demek daha dinamik ve toplumsal dengelerde daha cesur olmak demek. Ben de içimdeki gençliği hiç yok etmedim, hep heyecanlı ve dinamik olmaya çalıştım. Teklif geldiğinde çok örtüşebiliceğimizi hissettim. Ben'le Sabah'ın karakteri uyuyor.
İlknur Kızıltoprak
|