|
|
|
|
|
Güneşle gelen büyük zafer
|
|
30 Ağustos muharebesi onca yokluktan bedeli ölçülemeyecek bir zafere uzanan zorlu bir yolun başlangıcıydı. Türk tarihinin dönüm noktası olan bu büyük zafer dünya tarihini de etkilemişti.
Gökyüzü havai fişeklerle bin bir renge bürünmüştü. Işık kümeleri havada dağılıyor ve yere düşmeden yok oluyordu. Herkesin bu renkli tabloyla ilgilendiği sırada asırlık gaziler, gözlerini bu çok renkli hayal tablosundan ayırmış ve gerçeği siyah beyaz ve belki de geriye dönüşmüş zaman diliminde görmüşlerdi. Yanı başlarında patlayan havan toplarıydı. Bombalar birkaç adım ötelerine düşüyor, coşku sesleri, mazinin mitralyöz ve top seslerine karışıyordu. Fişeklerin "havai" sini değil, gerçeğini yaşayan adı bilinmez "meçhul asker" ler bedenlerinden bıraktıkları birer parçaya aldırış etmeden, sanki ta Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren yeniden savaş gücü bulmuşçasına siperden sipere giriyorlardı. Bir ayağını Kocatepe'de bırakmıştı. Milislerden biri, sağrıları geniş yağız bir atın üstündeydi ve tek eliyle koşumlara sarılmış dörtnala ölüme gidiyordu. Ayağı ve kolu olmayanların nasıl olup da siperden sipere koştuklarını mevzilerin dikenli tellerini nasıl aştıklarını, hiç kimse onlar kadar bilemezdi. Ve hiç kimse "bu topraklar için toprağa düşmüş asker" i onlar kadar anlatamazdı. Gaziler onları tanıyorlardı. Kimi gün matarasındaki son yudumu onlara içirmiş, kimi gün hayata dönüş yolunda arkadaşını günlerce sırtında taşımıştı. Son peksimetini ona veren ve gözyaşını saklayıp, acısını bastıranlar için "Silah arkadaşı" olmanın, kan kardeşi olmaktan bir farkı yoktu. Onlar hiçbir şeyin son nefesi paylaşmaktan daha kutsal olmayacağını biliyorlardı. Ve yaşayanlar, o şehitlerle vardı... Ölüme mesafeleri mermilerin tetiğe uzaklığı kadardı. Hayatla ölüm arasındaki yolda "bıçak sırtı" nda yürüseler bile, çıplak ayaklarında toplu iğne başı kadar kan çıkmazdı. Onlar şehitlerin en yakınındakilerdi. Kimi gün silah arkadaşlarıyla yokluğu ve hasretin dayanılmaz acısını paylaşmışlardı. 30 Ağustos Bağımsızlık Savaşı'nın ne ilk damlasıydı ne de son. Ancak çatışmaların savaşa dönüşmesi, Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusuna birebir üstünlük sağlanması ve ardından İzmir'e yol açılması bakımından büyük önem taşımıştı. Büyük zafere Mustafa Kemal Atatürk "Ateşli, kanlı, ölümlü bir kıyamet" deyimini getiriyor ve diyordu ki: "Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos muharebesi Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını teşkil eder. Türk milletinin burada kazandığı zafer yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir cereyan vermiştir. Hiç şüphe edilmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada atıldı. Efendiler, son sözlerimi bilhassa memleketimizin gençliğine tevcih etmek istiyorum. Gençler, cesaretimizi takviye eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu idame ettirecek sizsiniz. Arkadaşlar, bu şahadet diyarını terk ederken 'şehit asker' i beraber hürmetle selamlayalım." Atatürk'ün yaverlerinden Muzaffer Kılıç'ın 30 Ağustos zaferine ilişkin hatıralarında başlangıç tarihi olan 25 Ağustos 1922'ye temas eder: "Eldivenleri elindeydi, tıraş olmuştu. Çadırdan çıktık. Ortalık zifiri karanlıktı. Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışığı altında Başkumandan Kocatepe'ye çıkmaya başladı. Öne doğru fazlaca eğilerek yürüyordu. Arazi arızalı olduğundan ağır ağır ilerliyorduk. Nihayet zirveye eriştik. Başkumandan karanlıklara nüfuz eden bakışları ile ileriye bakıyordu. Allah Türk milletini ve ordusunu siyanet edecektir dedi. Bu hitap ilahi bir ilhamın ruhlarındaki tecellisi idi. Sabah saat 4, 4.30 sıraları... Alaca karanlık... Başkumandan filaması Kocatepe'ye dikilmiştir. Etrafını ordu ve kolordu filamaları çeviriyor. Artık ne haritaya bakılıyor, ne bir emir veriliyor, ne de konuşuluyor... Burası büyük karargahtır ve konuşma sırası topçularımızındır."
YUNAN BAYRAĞINI KALDIRIN Başyaver Muzaffer Kılıç, 30 Ağustos'un ertesi günü sahit olduğu olay eşine ender rastlanan bir tabloydu: "Mustafa Kemal muharebe meydanını dolaşıyordu. Gördüğü manzaradan müteessirdi. Binlerce düşman cesedi, birbiri üstüne yığılmış yüzlerce topçu hayvanı, terk edilmiş toplar, cephaneler... Bu elim manzarayı bir müddet seyrettikten sonra, 'Bu manzara insanlığı utandırabilir fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler başka milletlerin vatanında böyle bir hareket teşebbüs etmezler.' Biraz ileride yerde bir Yunan bayrağı duruyordu. Eli ile bayrağı işaret ederek şunu söyledi: 'Bir milletin istiklal alametidir. Düşman da olsa hürmet etmek lazımdır. Bayrağı yerden kaldırınız'.
|
|
|
|
|
|
|
|
|