| |
Türk çocukları oyuncak zengini
Oyuncakçılar Birliği, "AB'de çocuk başına yılda 250-300 dolarlık oyuncak satılırken, Türkiye'de ancak birkaç dolarlık oyuncak satıldığını" söylüyor. Yani Türk çocukları oyuncak fukarası çıkıyor. Fakat buna bakıp da hemen karamsarlığa kapılmamalıyız. Bir kere Türk çocukları, sokakta envai çeşit oyun oynayabildikleri için, oyuncağa pek ihtiyaç duymazlar. Bizim kuşaklar, çocukluğunda oyuncak yüzü görmedi de ne kaybetti? Akşam ezanına kadar uydurma bir topun peşinde koşardık, telden arabalar yapar, güvercin taklasından, birdirbire, uzun eşekten, çelik çomağa geçer, karanlık geceleri de saklambaçla değerlendirirdik. Hiç mi oyuncağımız olsun istemedik? İstedik ama oyuncak yoktu ki ortalıkta... İthalatı yoktu, ithal edilse bizim alacak paramız yoktu, birkaç çeşit yerli imalat plastik de insanı oyundan nefret ettirecek kadar berbattı. Aslını ararsanız, Türk çocuklarının fazla oyuncak şansı yoksa da, Türk yetişkinlerinin sayılmayacak kadar oyun oynama şansı vardır. Bir Türk çocuğu için, büyüdükçe "oyun alanı" genişler. Mesela şu günlerde, Özel Okullar ve Anadolu Liseleri kayıt dönemi yaşanıyor. Çok eğlenceli bulmayabilirsiniz ama çocukların, yüzde 1'lik değil, binde 1'lik puan farklarıyla, son dakikaya kadar almanca eğitim mi göreceği, yoksa fransızca mı okuyacağınının "belirsiz" olması, heyecanlı bir "oyun" değilse nedir? Kayıtların kapanacağı güne kadar İngilizce eğitim veren bir okula gitme hayali içinde olan bir çocuğa, kayıt akşamı "Yavrum, seni İtalyan lisesine yazdırdık" demek tam bir "game" değil mi? Bununla da kalmaz ülkemizdeki "oyuncak reyonu"nun zenginliği... Üniversite kapısına dayanan Türk çocuğu, biyogenetikçi olmak isterken, küüüt diye veterinerlik okumaya başlayabilir. Bilgisayar matematiğine eğilimliyken, coğrafya öğretmenliği; hukuk isterken de astronomi okuyabilir. Bu oyun, her yıl 2 milyona yakın öğrencinin ister istemez oynamak zorunda kaldığı bir hayat atarisi! Sonra ne mi oluyor? Bu büyük oyun ömür boyu sürüp gidiyor. Emniyet müdürü olacak adam, meyhaneci olur; astrofizik üretecek biri, gitarist olur; savaş pilotu olacak adam, magazin muhabiri olur; aşçı olacak adam, müsteşar olur; bir vidayı sıkamayacak adam da köprü müteahhidi olur. Dört işlem yapamayacak adamın bankacı olması, 80 sayfalık hukuk teksirini anlamaktan aciz adamın, reklamcı olması; çocuklardan nefret eden kadının, anaokulu öğretmeni olması; iş hayatında belki de harikalar yaratacak yüzbinlerce kadının ev kadını olarak çürümesi; bir baltaya sap olamayacak adamların da, "profesyonel" ya da "iş adamı" kisvesiyle dolaşması, işte bu büyük oyun legosunun minik parçalarıdır. Bir de şu tür hareketleri anlamakta zorlanırım ben: Milyonlarca dolara takla attırabilen bir finans hokkabazı, nasıl olur da aynı zamanda bir tablo spesiyalisti olabilir. Ne vakit öğrenmiştir yani resim sanatının inceliklerini?.. İnsanoğlu, doğanın esiri olmaktan kurtulmak için ekonomiyi yarattı fakat zamanla yarattığı ekonominin esiri haline geldi. Yukarıda sözünü ettiğim büyük oyun da, aslında bir toplumsal esaret oyunudur. Oyuncaklı veya oyuncaksız, farketmez!..
|