| |
Kula kul olmak
Rastlantı mı, bilinçli bir planlama mı bilmiyoruz ama Bismil'in Sinanlı köyünün "ağa" isyanı Dünya Kölelikle Mücadele Günü'ne denk geldi. Her ne kadar dünyada bildiğimiz anlamda kölelik 140 yıl önce tarihe karışmış olsa da, gizli ya da modern kölelik denilen olgu varlığını sürdürüyor. Hatta her geçen yıl daha da yayılıyor. Örneğin, Batı'da gençlerin bayıldığı spor ayakkabılar, Pakistan'dan Endonezya'ya kadar geniş bir coğrafyada boğaz tokluğuna günde 16 saat çalıştırılan "çocuk köleler"ce üretiliyor. Avrupa, beyaz kadın ticareti yapan mafyaların Kafkaslar'dan ve Balkanlar'dan taşıdıkları "seks köleleri" ile kaynıyor. Petrol emirliklerinin ve Avrupa'nın zenginleri Filipinler'den ya da Moldova'dan getirilmiş "ev köleleri"ni kullanıyor. Yine Avrupa'da sayısız işyeri, kaçak yollardan gelmiş "köle işçiler"le üretim yapıyor. Bu saydığımız örneklerden ülkemizde de bol bol bulmak mümkün.
Doğu'nun derebeyleri Ancak Türkiye'de modern köleliğin yanı sıra feodal çağların geleneksel köleliğinden farksız bir sistem de cumhuriyetin 81'inci yılında dimdik ayakta duruyor: Doğu ve Güneydoğu'da aşiret-ağalık kurumu. Sinanlı köyünün tapusunu elinde bulunduran Reşit Sinanlı'nın "Biz aile olarak ağalıktan, beylikten ve yöremizdeki feodal kurumlardan yana değiliz. Biz yalnızca o toprakların sahibiyiz" demesi gerçeği değiştirmez. GAP Bölge Kalkınma İdaresi'nce yaptırılan ve Türkiye'nin önde gelen sosyal bilimcilerinden Dr. Muzaffer Sencer'in gerçekleştirdiği araştırmada bakın ne deniyor: "Köylerden yüzde 61.8'i, bir ya da birkaç aşirete bağlı hane halklarından oluşuyor. Aşiret köylerinin oranı Mardin'de yüzde 83.3, Adıyaman'da yüzde 60, Şanlıurfa'da yüzde 55.5, Diyarbakır'da yüzde 37.5'e ulaşıyor. Hane reislerinin yüzde 47.3'ü bir aşirete bağlı. Bu bağlılık kırda yüzde 57.2'ye yükseliyor. "
Evrensel bir ayıp Bu da Başbakanlık Aile Kurumu'nun raporu: "Doğu'daki aşiret, feodal yapı ve töre üçgenine dayalı yapı çözülmezse pekçok sorun devam edecek. Seçimlerde oy vermede, evlenmeden eğitime kadar aile ilişkilerindeki tüm kararlarda töre anlayışı geçerliliğini koruyor. Birçok olay adliyeye dahi taşınmadan aşiret içinde çözümleniyor." Yani aşiret, devletin yetki ve işlevlerine el koyuyor. Birleşmiş Milletler'in 1948'de kabul ettiği, Türkiye'nin ilk imza koyanlar arasında bulunduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 4'üncü maddesine göre, "Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz." Oysa Güneydoğu'daki ağalar, aşiret mensubunun toprağının ve hayvanlarının yanı sıra, köyünün ve evinin de sahibi. Satmaya kalktığında topraklarıyla, evleriyle, insanlarıyla, hayvanlarıyla köyü tümüyle devrediyor. Bu, BM'nin "kulluk" tanımının daniskası değil mi? Büyük Alman filozofu Immanuel Kant'ın "Süresiz ve sınırsız vesayet" dediği efendi-köle ilişkisinin bundan somut örneği olur mu? Aşiret reisliğini, ağalığı, şeyhliği kaldıran ve tüm mülklerini kamulaştıran 1934 tarihli İskan Kanunu'ndan 70 yıl sonra insanı kul, hatta mal olarak gören sistemin olanca gücüyle sürmesi ne kadar hazin...
|