Kötüyü keşfetmek
Ömrün önemli kısmı, tanıdıklarındaki kötüyü keşifle geçer. Zaten mesafe konmuş, birtakım ilkeler zaviyesinden pek ısınılmamış kişilere dönük "eleştirel" olanı makgelebilir... Ancak, en acısı, en serti ve en ikiyüzlüsü, bir zaman içtikleri su ayrı gitmeyenlerin, birbirlerindeki "kötü"yü keşfidir.
*** Tarih, bunun "silah arkadaşları"na, "devrim yoldaşları"na, "siyaset kankalıkları"na dair olanlarıyla doludur zaten. "Kötü" keşfedilir; gücü yeten, ötekini tasfiyeye, kazımaya koşturur. Alçakça olan şudur: Hainlik, kötülük, fesat, bozgunculuk, komploculuk gibi suçlamalar sadece belirli bir tarihi andan sonraki değişimlere ilişkin bir sınıra da hapsedilmez. "Öteki"nin gelmişini geçmişini tümden kapsayan bir karakter, bir kişilik, yapısal bir durum olarak ifade edilir. Çatışmanın baş gösterdiği andan itibaren, "bir zamanlar" en yakın sayılmış kişi, "o zamanlar" bile alçak olarak addedilir. Geriye dönüp tarih yeniden yazılır, portreler yeniden çizilir. Nihai "bozuşma" anı, zaman tünelinin içinden geçirilir ve tüm geçmişe mal edilir.
*** Kişisel ilişkilerde de böyle. Dostluklar, aşklar, evlilikler, arkadaşlıklar vesaire. Bir kez "gözün üstünde kaş" olmasın; "öteki" zaten hep adi olmuştur, hep alçak, hep kötüdür. Kakarakikiri dönemlerde oysa, ense tokat, el ele, gönül gönüle günlerde mesela, "diğeri"nin başkalarına ettikleri hiç göze batmamıştır. Hiç içini acıtmamıştır. Hiç "dur bakalım, bu da nesi" dedirtmemiştir. Ne dostluğun, ne dostunun yeniden değerlendirilmesine, onun dostça, yumuşak yahut sert eleştirilmesine... Dostluk, yakınlık menzilinde kendi halinin gözden geçirilmesine, bir özeleştiri ihtimaline hiç yol açmamıştır. Sen kanka olduğun, sen içli dışlı kaldığın, birbirine yaslandığın sürece, "dünyanın en harika insanı"nın başkalarına madikleri, nanikleri, çimdikleri, çizikleri hiç rahatsız etmez.
*** Ne zaman ki, aran şekerrenk olur, hatta o kadar derin, kadim, sözde taş gibi dostluğun yanında esamisi bile okunmayacak yoktan bir sebeple kara kedi girer, dişler bilenir... Dönersin geriye geriye... Ne pis bir herif, ne yılan bir kadın olduğunu ballandıra ballandıra, soslaya soslaya, iğneleye iğneleye, canını çıkara çıkara anlatırsın. Ve kendine dair en ufak bir acaban, kendinle ilgili en küçük bir kuşkun, geçmişteki körlüğüne yahut şimdiki gözü dönmüşlüğüne ilişkin en sıradan bir tereddüdün olmaz. Kendini yüceltmek için, ötekini yerin dibine batırırsın. O battıkça, sen yüzersin ya! Birbirinin kişiliğinden çok şöhretine, şöhretlerin sinerjisine, yalak yaltak enerjisine hayran olanların, ötekini değil, ötekinin kendisini sevmesini sevenlerin, kendisine tapmasına tapanların büyük ve kaçınılmaz keşfidir bu. Ve bu keşif anına kadarki birlikteliklerine "dostluk" denir! "Asla pişmanlık duymadığın şey"dir dostluk. O yüzden de, maalesef, çoğu zaman yalandır.
|