Merak etme sen!
Maalesef şöyle bir safhaya gelindi: Ülkede, barınma, yeme-içme, ulaşım ve benzeri "güvenlik" meselelerinin idraki için, hali nispeten iyice olanların da kendilerini "tehdit" altında hissetmesi gerekiyor. Milyonlarca insanın hayatının gündelik güvensizlikler, pamuk iplikleri üstünde sallanıp durması yetmiyor. Milyonlarca liralık hesap ödenip yatılan, yenilen, eğlenilen yerlerde de güvenli olunmadığını hatırlatmak gerekiyor. "Şu kadar para ödeyip bindiğiniz uçakların güvenliği de riskli" demek gerekiyor. Tabii bu yetmez. Büyüme, kalkınma, çağdaşlaşma, şuna buna yetişme hızı içinde... Muhteris bir tüketme, dizginlenemez bir yağma telaşı arasında, "insan"ın kendi altını nasıl oyduğuna dair bir zihniyet sıçraması gerekiyor.
*** Ne tuhaf değil mi? Bu ülkede bir kesim, parasıyla, korumalarıyla, korunaklı konutlarıyla, şöhretiyle, en iyisini, en pahalısını tüketen yaşam tarzlarıyla, özel sağlık imkanlarıyla, siyasetçilere köprüleriyle, "zararlı ideolojiler"e sahip olmamakla, vitaminlerle, yapay hayat dopingleriyle kendilerini güvenceye aldıklarını düşündü. Kitleler ya güvenliği, huzuru tehdit edenler... Yahut cehaletleriyle güvensiz bir hayatta kendi kuyularını kazanlar olarak görüldü. Oysa, yediği, içtiği, eğlendiği yerden, kendi dışkısının, girdiği denize pekala akıtılabildiğini öğrenmek zorunda kalıyor. Hangi sınıfta, hangi imkanlarla yolculuk yaparsa yapsın, valizini kapıp atladığı uçağın pilotunun aşırı yüklenilmiş bir "insan" olduğunu bilmek zorunda kalıyor. Üç kuruşluk maaşlarla, mesai ötesi nöbetlerle kendisini ite uğursuza, servetini çulsuza, rejimini ve düzenini uslanmaza karşı koruduğunu sandığı polisinin pekala kire, rejimin ve düzenin bekçisi saydığı yargının, istihbaratın pekala çamura da bulandığını görmek istememişlerdi.
*** Kıymetsiz sayılan onca insan ve çocuk hayatı pahasına, emeğe, akla, basirete, namusa, insan haysiyetine hiç değer vermeden düzülen bir düzenin cıvataları, en sağlam sanıldığı yerlerde de atmaya başladığında akıl ve vicdan uyanır mı acaba? İnsanları, kendi hayatlarının ve geleceklerinin güvencelerinden mahrum ederek... İşsizlik, kovulma, aç kalma, dışlanma tehdidi altında tutarak korunması, büyütülmesi şiar edinilmiş "işler"in bir bumerang gibi kendi güvenliğine de çarpabileceğini düşünme ihtimali var mıdır? Yıllarca güvensiz otomobilleri iç pazara satarak, patates tarlalarında fabrikalar dikerek, harcamada en ucuzu, fiyatta en yükseğini düşünerek iş yapan, sermaye biriktirenlerin, kendi hayatlarının da tehdit altında olduğunu kavrama ihtimali? Demek "pilot yorgun", demek "uçuş güvenliği riskli" imiş! "Kara deliktir, tembellik vesilesidir, kaynak israfıdır" diye yerin dibine batırılan toplumsal dayanışma sistemi "sosyal güvenlik" karşıtları şunu dememiş miydi: "Bırakın, her koyun kendi bacağından asılsın!" Oysa, herkesin iyi kötü "aynı uçağın yolcusu" olduğu düşüncesi daha insanca, daha adil sayılabilirdi. Pilot da bu kadar bitkin olmazdı!
|