| |
|
|
Ne cesur, ne cihangir milletiz bee!..
Milli marşımız bile: "KORKMA!." diye başlar ya; biz yine de korkarız aga. Çocukkene anadan korkarız, babadan korkarız, abiden korkarız. Dayıdan, amcadan, okulda hocadan, camide imamdan, askerde üstten, sivilde candermeden, polisten, iş yerinde şeften, müdürden korkarız.
Dırdır ve ev Evleniriz karıdan, kocadan korkarız. Konu komşudan, damattan, gelinden, kaynana, kaynatadan, ev sahibinden, kiracıdan, işçiden, memurdan, öğrenciden, türbandan, parkadan, bıyıktan, sakaldan, sağcıdan, solcudan, orta yolcudan korkarız.
Fare, yılan, kertenkele!.. Trafikten korkarız, uçaktan korkarız, denizden, gemiden, uçan daireden, hökümat işlerinden, devlet kapısına yüz sürmekten, kameradan, fotoğraftan, külliyen medyadan, dedikodudan, iftiradan, vurulmaktan, kırılmaktan, dövülüp, sövülmekten. Şikâyet etmekten, şikâyet edilmekten, mahkemeye verilmekten, karakola düşmekten, coptan, cipten, ipten, mahpustan, tinerciden, bitirimden, sokakta köpekten...
Haksızlık meselesi Fareden, yılandan, kırkayaktan, kirpiden... Tanıklıktan, sanıklıktan, sevgiden, aşktan, gülmekten, ağlamaktan korkarız. Hakkımızı aramaktan, sesimizi çıkarmaktan, akla gelen-gelmeyen her bi şeycikten korkarız biz nerdeyse yav!.. Sonra da: "Ne cesur bi ırkın ahfadıyız. Ne cihangir, ne çatal yürek adamlarız he-heeeyt!" diye çalım satarız ele güne. Breh breh breeeh bee!.. Galiba biz bu kadar korka korka yaşarkene; bi Allah'tan, bi haksızlıktan korkmayız. Efelik, fedailik sıfatlarımız da bu "korkmazlıklarımızdan" mülhem olsa gerektir, ne dersiniz?..
|