|
|
Düşük kur tuzağına nereden düştük?
Yılın ilk yarısında cari açık 9.94 milyar dolar. 2004 için oluşacak açığın milli gelire oranı yüzde 4.5 dolayında çıkabilir. Bu da, uzun süre sürdürülebilir bir dış açık değil. Hafta başındaki yazımızda da, milli gelirin yüzde 3.5'i üzerine çıkan cari açıklar için bugüne kadar önlen alınamadığını belirtmiştik. Eğer, bu kez önlemin formülü bulunursa bu da enflasyonu düşürmek gibi, ilk olacak. Ancak bu önlemler alınıncaya kadar iyice incelmiş bir buz üstünde gittiğimiz bilinmeli.
Hata kimde? Bugünkü program, cari açıktan dolayı girdiğimiz 2001 krizi sonrası hazırlanmışken, nasıl olup da üç yıl sonra ekonomi yine cari açık tehlikesiyle karşı karşıya. Burada kim hata yaptı? Programın danışmanlığını, gözetimini ve denetimini yapan IMF mi, yoksa Türkiye tarafında hükümet veya Merkez Bankası mı?
IMF'nin hatası 2001 krizi başlarken IMF, Türkiye'nin kur rejiminin değişmesi ve dalgalı kur olması için bastırdı. Faizi kontrol edilirken döviz serbest bırakıldı. Merkez Bankası kriz sırasında döviz satmak durumunda kalmadı. Rezervlerini korudu. Bu aynı zamanda Türkiye'nin iç ve dış borçlarını ödeyebilir olarak kalmasını sağladı. Basına yansıyan haberlerden yapılabilecek çıkarımla, dalgalı kura ekonominin çıkarlarından dolayı değil Türkiye'den alacağı olanların isteği ile geçtik. * Türkiye programı uyguladı, enflasyonu düşürdü, büyümeyi hedeflenenin epey üstüne çıkardı. * Bu arada, üç partili koalisyondan tek başına iktidara geçtik, siyasi istikrarı yakaladık. * AB'den müzakere takvimi almaya yönelik atakları yaptık. AB beklentisini devreye soktuk. * IMF ile yeniden üç yıllık standby anlaşması yapacağımızı açıkladık. Bu gelişmeler sonucu kurun düşmesi dış ticarette ithalatı, üretimde yabancı aramalı kullanmayı, tasarruf dünyasında dövizden TL'ye geçmeyi, sermaye hareketlerinde yurtdışından yurtiçine para getirmeyi cazipleştirdi. Kur dalgalanmasına dalgalandı ama bu dalga daha çok aşağı yönde oldu. Temmuz rakamlarına göre TL yüzde 40 daha değerli hale geldi. Cari açık 10 milyar dolara vardı.
Türkiye'nin hatası Talep artışını kontrol etmedik. Ya da bunun kontrolünü sadece faizlerin reel olarak yüksek olmasına bıraktı. Sonuçta yüzde 15 düzeyindeki reel faizlerle de insanlar üretim, yatırım ve tüketim yaptı. Vergi boyutunu gündeme getirmedik. Vergiyle özel gelirleri azaltmayı, harcamaları düşürmeyi tercih etmedik. Hükümet sosyal güvenlik, vergi idaresinin etkinleştirilmesi ile tahsilatın yükseltilmesi, kayıtdışının kayda alınması ve kaçak elektrik kullanımının azaltılması gibi, yapısal önlemleri almadı. Kamu alacaklarını tahsil etmedi. Özel sektöre bırakılan bu kaynaklar talebi körükledi. Merkez Bankası da faizleri düşürmede bazen eli titrek davrandı. Çünkü gerektiğinde faizi artıramayacağını, bunun Türkiye şartlarında çok zor olduğunu biliyordu. Faizleri ancak yeniden artırıma ihtiyaç duyulmayacak düzeyde düşürdü.
Kurgu baştan yanlış Sonuçta yüksek reel faizler, artan döviz arzı, siyasi istikrar ile birleşerek kuru düşürdü. Kur düşüşü aynı zamanda enflasyonun inişinde en büyük çıpa görevini üstlendi. Özel sektör de dövizle borçlanmaya, yurtdışından borçlanmaya ağırlık verdi. Kurun ve cari açığın düzeyi, galiba enflasyonu düşürmenin, bunu yaparken de rekor büyümeyi yakalamanın bedeli olarak karşımıza çıktı. Kriz sonrası hızla toparlanmada herkesi şaşırttık ama kurgu baştan yanlış yapıldı gibi.
Sonuç "Bazı yenilgiler başarının taksitidir" Jacop Rıss
|