İran ve Türkiye
İran ile Türkiye arasındaki en güncel, en kışkırtıcı ve en temel farklılık, kadın kıyafetinde odaklanmış gibi görünüyor: Birinde kadınları kapatmaya, diğerinde açmaya yönelik doyumsuz bir iştah var! Biri "din" adına kapatmaya, diğeri ise "çağdaşlık" adına açmaya çalışıyor. Peki bu kadar mı? İki ülke arasındaki çelişki sadece "aç / kapa" meselesine indirgenebilir mi? Aman, ülkemizdeki "çağdaş yaşam savunucuları" gönüllerini ferah tutsun, zira iki ülke arasında bence "aç / kapa" olayından çok daha derin farklar var. İşte benim saptadığım farklar: Türkiye'de Sünni geleneğin hakimiyeti vardır ve bu geleneğin hiçbir zaman otoriteyle öyle uzun boylu bir meselesi olmamıştır. Oysa İran, bir itiraz hareketi olan Şii geleneğinden gelmektedir. Bu yüzden "artık devrimler bitti" denilen bir dönemde İran'da tüm dünyayı afallatan o devrim gerçekleşebilmiştir. Türkiye bir "şen gönüller diyarı"dır. İran ise mersiyeler ülkesidir. Türkiye'de tek bir hakim renk yoktur, İran'da ise "siyah" milli renktir. Türkiye'de "hem rakımı içerim, hem de cumaya giderim" şeklinde özetlenebilecek kuvvetli bir gelenek çok uzun zamandan beri yaşam alanı bulurken, İran'da her daim "ya hep ya hiç" anlayışı vardır. İran'da "din adamı" aynı zamanda bir tür "ruhani lider" iken, Türkiye'de din adamı için sadece "namaz kıldırma memuru" diyebiliriz. İran'da din adamı parasını halktan alır, Türkiye'de din adamı devletten. İran'da kültürel hayat da farklıdır. Mesela İran sineması her türlü baskı ve sansürün arasından sıyrılıp simgesel anlatımlarla Batı dünyasına parmak ısırtırken, Türkiye'de her türlü serbestlik Türk sinemasına bir arpa boyu yol aldırtamamıştır. Türkiye'de laik kesim ile İslami kesim arasındaki çelişki ile İran'daki muhafazakarlarla reformistler arasındaki çelişki birbirine benzemez. İran'daki muhafazakar-reformist çelişkisi, daha çok Türkiye'deki Saadet Partisi ile AK Parti arasındaki çelişkiye benzer. İran halkının nezdinde Şah ve ailesinin taşıdığı anlam ile Türk halkının nezdinde Osmanoğulları ailesinin taşıdığı anlam farklıdır. İran'da devrimin en başat sloganı şuydu: Ne Doğu, ne Batı! Türk siyasetinin en başat sloganı ise Doğu'ya karşı Batı'dır! İran halkı yeryüzünde tek kalmayı göze alırken, Türk halkı iki güç arasından birini tercih etmeye daha yatkındır. Türkiye "iyi bir yaşam"dan yana tavır koyarken, İran "klas bir ölüm"ü özendirmiştir. Türkiye "iyi yaşam"ın peşinden, İran "iyi ölüm"ün peşinden gider. İran'ın başörtülü kadınları hayatın her alanında erkeklerden daha etkinken, Türkiye'nin başörtülü kadınları hayatın değişik alanlarına daha yeni çıkabilmiştir. Türkiye'de dindar kesimlerde "şapka"ya karşı bir alerji duyulurken, İran'da "kravat" en olumsuz aksesuardır. Türkiye'deki "kravatlı dindar"ın İran'daki karşılığı "şapkalı dindar"dır. Türkiye'de esnaf, tarihin hiçbir döneminde otoritenin yapısını değiştirecek denli güçlü olamamışken, İran esnafı devrim yapacak kadar güçlüdür. (NOT: İran devriminin bir adının da "esnaf devrimi" olduğunu anımsayalım.) Yani Türkiye'nin İran olması ne kadar imkansızsa, İran'ın da Türkiye olması o kadar imkansızdır.
|