| |
Ritchie Blackmore
Bundan yirmi yıl önce, biri 10 Temmuz 2004'te Ritchie Blackmore'u göreceksin deseydi tıraşı bırak derdim büyük olasılıkla. Şanslı biriyim. Ne zaman köşeye sıkışsam, ne zaman burnum boka saplansa bir şekilde yırtarım. İstediğim şeyler gerçekleşir genelde. Belki şanslı değil de az talep ettiğimdendir. Çok şükür. Ama bunu beklemiyordum. Yani Ritchie Blackmore'un beş karış ötesinde onunla konuşma şansını yakalayabileceğimi hiç ama hiç beklemiyordum. Yer Hilton, oda numarası 901... Tüm imkanları seferber edip bir görüşme ayarlayabildim. Bu arada bu tip adamlar veya rock hakkında yazdığım zaman bizim peder Amerika'nın Sesi Radyosu olarak nitelendiriyor. Gerçi Ritchie Blackmore'u ondan daha iyi kimse tanıyamaz. Odamın üçte ikisi onun posterleriyle kaplıydı. Ve sabah akşam evde rock gitar çalmama ve cinnet getirmesine neden olarak da Ritchie'yi yakinen bilir. Bir keresinde rüyamda ablamla evlendiğini de görmüştüm. Rock gitar'ın en büyük üç isminden biri... Tıraşı bırakalım... Blackmore'u beklerken İngilizce'yi unuttuğumu anladım. Tek bir kelime bile bilmiyorum. Saçma sapan, this is a pencil, my name is Mansur'lar uçuşuyor beynimde. Temel İngilizce'den daha fazlasına ihtiyacım var! Türkçe'yi de unuttum. Konuşamıyorum... Nefes bile alamıyorum. Geldiği zaman ne halt edeceğimi düşünüyorum sadece. Ne diycem, ben sizin hayranınızım mı? Çok yaratıcı! Sonra içeri girdi. 901 numaralı odaya. Perişan halimi anlamış olacak ki konuya o girdi. "Bir rock grubunda çalmak nasıl bi'şey, bana senin bir rock grubun olduğunu söylediler." Altıma işersem rezalet olur diye aklımdan geçirdim. Ağzımı açsam, bi'şeyler söylemeye kalksam başarabilir miyim diye düşündüm ve kendimi bıraktım. "Benim rock grubum yok, yani vardı ama kovdular, ama senin kullandığın gitardan ben de de var" demeyi başardım. İngilizcem geri gelmişti... Muhabbete başladık. Blackmore bir futbol tutkunu. İngiliz vatandaşı olmasına rağmen Almanlar'ı tutuyor. "İngilizler futbol oynamayı bilmez. Topa sert girerler, sert vururlar. Kaizer Franz (Beckenbauer) gibi bir oyuncumuz olmadı. O bir virtüöz ve Almanlar'ı tutma nedenim o... "MTV müzikal komünizmdir. Bütün dünyaya 50 Cent'i kakalıyorlar." "Keith Richards kırk yıldır aynı akorla star olabiliyor." (adamla dalga geçiyordu) "Gates Of Babylon, Hamburg'da Türk radyosu dinlerken duyduğum ezgiler üzerine yazılmış bir şarkı." "Deep Purple ile son kez bir tura çıkacağız, izlemeye gelecek misin?" İzlemeyi bırak, tur boyunca kablo taşımaya bile razıyım. Kariyerimi noktalarım hiç çekinmeden. Yarım saate yakın muhabbet ettik. Ve bu Mansur Forutan tarihinin en unutulmaz anı olarak kayıtlara geçti. Ertesi gece konserdeydim. Konserler anlatılmamalı bence. Şöyle güzeldi böyle iyiydi veya çok kötüydü. Herkes kendi hesabına konser izler ve bunu matematikselleştirmenin bir manası yok. Tek söyleyeceğim, beyaz Stratocaster gitarıyla sahneye çıktığı an ağlamaya başladım... En son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum! Hissizleştiğim, robotlaştığım, doyumsuzlaştığım bir dönemde eskisi gibi nefes aldığımı fark ettim. Dedim ya şanslı biriyim. Tehlike anında camı kırıp çıkartacağım yaşam destek fonksiyonlarım var ve bana dayatılan paçoz değerlere savaş açıyorum. Ablama beni Ritchie Blackmore ve Deep Purple ile yirmi yıl önce tanıştırdığı için teşekkür ederim.
|