| |
|
|
Kimi kanlı kimi imanlı kulvarlar
Çin ve Japon halk hikâyelerinde, ejderhalar, balık şekline girer ya da balıklarda hayat bulurlar. Bunlar su yılanı, sazan ya da somon gibi göçmen balıklar olabilirler. Bir nehrin "ejderha kapısından" geçen bu balıkları, ejderhaya dönüştükleri, kapının ardında kalıp geçemeyenlerin ise, balık olarak kaldıklarına inanılır. Çin işi Japon işi bu efsanelerin ağababası bizim memlekette de yaşanmıyor mu? Bizdeki ejderha kapılarından geçen her "balık", bir süre sonra ağzından burnundan alev saçan, tuttuğunu yutan, paralayan yedi başlı birer düş yaratığına dönüşmüyor mu? Ejderha kapıları Ejderha kapılarından içeri sızmayı beceremeyen balıklar ise bir süre sonra "alık" vaziyetlerinde gezinmiyor mu ortalıkta? Kırsal kesimden bin türlü nedenle koca kentlere metropollere göç eden yurttaşlara bir bakalım örne- ğin. Feodal kültürünün; ezik, kırık yaşamını, yoksulluk ve yoksunlu- ğunu, itilip, dövülüp, horlanmışlığını yatağı yorganına iliştiren insanlarımız, göçtükleri kentin, diyelim ki otogarlarında, diyelim ki tren istasyonlarında yeni aşamalara merhaba derken, bi bakıma "ejderha kapılarının" önünde değiller mi?.. Aklını, kurnazlığını, bileğini, yüreğini kullanabilenler kapılardan geçip güçlü bir ejderha olacaklar, bütün bunları yapamayanlar ise derya içinde yüzüp deryayı bilmeyen balık misali alık alık dolaşmayacaklar mı ortalıkta? Binbir çeşit katakullinin içinden sıyrılıp; sonunda paraya, pula, şana,şöhrete, erke karışmış insanlarımızn geçmişlerine bir göz atın hele. Yoksulluk Sanayicisinden sanatçısına, akademisyeninden mafya babasına çoğunun yıllar önce ya kendisi ya bir iki kuşak öncesi aynı ejderha kapılarından geçebilmeyi becermiş kişilerdir. Herkes oyununu kendi meşrebince oynamış, kimi erdemli, kimi katakullik, kimi kanlı, kimi imanlı kulvarlardan koşarak varmışlardır vardıkları yere. Bu koşuda adı bile olmayanlar gecekondu yıkımlarında evleri kafasına geçen, varoşlarda, yoksul semtlerde, mengelenenen, simitçi, karpuzcu tablalarının ardında bekleşen, işsizliğin, kimliksizliğin, çaresizliğin kıskacında canı yanan yığınları oluşturmaktadır. Kalktı göç eyledi!.. Ejderha kapılarının önüne kadar varıp kuyruğa girmek için ille de kırdan kente göç edenler ahalisinden olmak gerekmez elbette. Doğup büyüdüğü yedi göbekten konuşlandığı bir kentin orta yerinde; aklının, becerisinin yettiği bir işe sıvanabilmek için bile aynı ejderha kapılarının kurulduğunu görüverir insan. PTT memuru olabilmek, benzincide pompa basabilmek, meydanlara büfe açmak, bir devlet dairesine, bir özel şirkete şu ya da bu kademeden kapağı atabilmek. Doçent kodrosu kollayabilmek, bir filmde rol alabilmek, bir bardan içeri girebilmek, arabayı bir yere park edebilmek için bile adeta gözle görülmez sınavlara tabi tutulur dururuz. Bir tanıdık bulmadan; politik, ekonomik bir teyellenme olmadan, hemşehri ayağı atmadan, torpil koymadan, işi bir kaç yerden bağlamadan, karşı tarafı kafaya almadan çorbacıda bulaşıkçı, atölyede overlokçu olmak bile neredeyse hayal değil mi günümüzde? Derin havuzlar Çin ve Japon halk hikâyelerinde epey bir rastlarız ejderha muhabbetlerine. Nesilden nesile devretmiş öykülerin bir yerinde bir bakarız şöyle der: "Ejderhaların, çağlayanlarla, şelalelerle de yakın ilgisi vardır. Bunların altındaki derin havuzlarda şekilden şekile girer böylece saklanır, korunurlar..."
|