| |
"Bunlar, devlet emrinde çalışan katillerdir"
Bundan sekiz yıl önce Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Necmettin Erbakan Başbakan ve Mesut Yılmaz anamuhalefet lideridir. 3 Kasım 1996 günü Susurluk olayı patlak verir. 12 Kasım günü Mesut Yılmaz Cumhurbaşkanı'nı ziyaret eder. 13 Kasım 1996 günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan'a "kişiye özel" ibaresi ile bir mektup yazar. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, dönemin başbakanı Necmettin Erbakan'a yazdığı mektup aynen şöyledir: "Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Ankara 12 Kasım 1996 tarihinde ziyaretime gelen anamuhalefet partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz bana özetle aşağıdaki hususları intikal ettirmiştir: 'Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekat Dairesi vardır. Aldığımız duyumlara göre bu dairenin bazı elemanları, 'uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürmesi' gibi işlere karışmaktadır. Son olay bunun vehim olmadığını, hatta sanıldığından da kötü olduğunu göstermiştir. Ömer Lütfi Topal' ı öldürenlerin itirafı fevkalade enteresandır. Bu kişiler suçu itiraf ettikleri halde Ankara'ya celbedilmişler, halen serbest gezmektedirler. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde her türlü doküman hazırdır. Aşiret reisi, devleti kullanmaktadır. Devlette görevli olan bazı kişilerin Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin'den talimat aldıkları ve bunun İçişleri Bakanı dahil- birtakım yüksek yerlerin bilgisi dahilinde olduğu söylenmektedir. Suça karışan asgari 100-120 kişi vardır. Bunlar, devlet emrinde çalışan katillerdir. Bu işin devlet çapında soruşturulması lazımdır. Buna seyirci kalınırsa, demokrasinin işleyeceğinden şüphe ederim. Bunların meydana çıkarılması halinde, devletin zarar göreceğinden de endişe ederim. Normal devlet mekanizmasına güvenim yoktur. Devlet Denetleme Kurulu böyle bir şeyi üstlenebilir.' Bu sözler üzerine ben kendisine; 'Devlet Denetleme Kurulu'nun bu çeşit iddiaları araştıracak bir yapıya ve kadroya sahip olmadığını, bunları hükümete intikal ettireceğimi, bir ülkede birden fazla hükümet varmış gibi bir durum olmaması icap ettiğini, benim devlet anlayışımın gereğinin bu olduğunu, -varsa- birtakım kötülüklerin ortaya çıkması gerekeceğini bunun devlete zarar vermeyeceğini, aksine devleti güçlendireceğini' söyledim. Anamuhalefet partisi Genel Başkanı tarafından ortaya atılan bu iddiaların çok ciddi olduğu kanaatindeyim. Bunların tetkik ve tahkik ettirilerek gereğinin ifasını rica ederim. Süleyman Demirel" Mektubun içeriği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 1996 yılı itibariyle hangi vahim noktada olduğunu yoruma yer bırakmayacak kadar açık yansıtıyor. Peki aradan bunca yıl geçtikten sonra durum nedir? Devlet kendi içindeki çeteleşmeden arınmış, bunu doğuran bataklıkları kurutmuş ve bünyesindeki Susurluk Çetesi'ni tümüyle yakalamış mıdır? Son gelişmeler bunların gerçekleşmediğini göstermekte... Susurluk Çetesi'nin ne olup olmadığı, kimlerden oluştuğunu, ne gibi icraatlarda bulunduğu, kısacası çetenin tüm faaliyetleri, elemanlarının kimlikleri, devletin arşivinde duruyor. Peki, buna rağmen neden tümüyle temizlenmiyor? Bu grubun temizlenmesini hangi güç engelliyor? Devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı ne yapıyor? Mesut Yılmaz'ın tümüyle araştırması halinde "devletin zarar göreceğinden" korktuğu, "devlet emrinde çalışan katiller" hala herkesten daha güçlü olmaya devam mı ediyor? Buna açıkça cevap verecek bir yetkili yok mu bu devletin içinde?
|