Medya yanıltıyor mu?
Ülkede, kitap yayınlarında aniden bir patlama yaşanır. Televizyon muhabirleri ve gazeteciler de kitap yazmaya merak salmıştır. Bir araştırmacı, bu gazetecilerin kendi kitap tanıtımını yapıp yapmadıkları sorusunun peşine düşer ve bu tür tanıtımın yaygın bir alışkanlık olduğunun farkına varır. Mesela, üç büyük yayın şirketindeki gazetecilerin hemen hepsi, programlarında kendi kitaplarının reklamını yapmaktadır. Araştırmacı sorar: "İzleyiciler, bu kitaplar gerçekten kaliteli mi, yoksa bu bir meslektaş dayanışması mı, nasıl bilebilir?" Çünkü yazargazeteciler, aynı kanalın öteki haber programlarında kitaplarının tanıtımını yapmanın çok kolay ve röportajcıların da övgüye eğilimli olduğunu keşfetmişlerdir. Bunlardan biri, yardımcı sunucu kimliğiyle kurduğu bağlantıları, kitabını pazarlamak için kullanmıştır. Kitabı, televizyonun gece programlarında birkaç kez gündeme gelir. Bir sohbet programında, çalıştığı televizyonun vahşi ticarileştirmeden kaçındığını söylerken, kameramanı, ellerinde onun kitabını tutan, stüdyonun hemen dışındaki iki kadını görüntüleyecektir.
Haberin ince çizgisi... Yukarıda özetlediğim olay, elbette Türkiye'de geçmiyor, Benjamin Radford'un "Medya Nasıl Yanıltıyor?" (Güncel Yayıncılık) başlıklı kitabından aktarmaya çalıştım. ABD'de geçen bu olayda kişilerin ve kurumların adını anmadım, ama bu ve buna benzer olayları ülkemizde de yaşamıyor muyuz? Olay üzerine Radford'un yorumu ise şöyle: "Reklamcıların, pazarladıkları ürünleri satın almamız için bize bağırıp çağırmalarını, duyurularını abartılarla doldurmalarını bekleriz. Ama haber medyası aynı şeyleri yaptığında uygunsuz olur; çünkü bu, reklam ve haber arasındaki çizginin incelmesi demektir." Radford, "Medyanın önceliklerimizi ve ilgi alanlarımızı nasıl şekillendirdiğini ve bunların şahsi kazançlar ve hedefler doğrultusunda nasıl kolaylıkla manipüle edildiğini" anlattığı çalışmasını dört bölüm üzerine bina etmiş bulunuyor: Birinci bölümde reklam ve anlam yanılsamasından söz eden Radford, ikincisinde haber medyasının etki ve manipülasyonlarını inceliyor; üçüncü bölümde sıradan insanların ve basının his ve trajediden kar etmek için nasıl birbirleriyle yarıştıklarını irdelerken dördüncüsünde medya mitlerinin yarattığı hasarları gündeme getiriyor.
Suç, haberi alanda... Bütün bunların sonucunda da Radford, "Problemin kökeni medyanın nasıl işlediğinde, haberlerin doğasını görüş ve anlayış tarzımızda ve bunlara nasıl tepki verdiğimizde yatıyor" dedikten sonra şu çözüm önerisinde bulunuyor: "Asıl derin ve çözümü zor mesele bizim içimizde. Haberci, politikacı ve aktivistler problemin parçası, ama sadece bir tarafı. Suçun büyük kısmı ise yurttaş ve haber alanlar olarak bizde. Sorularımızın karşılığında cevap olmayan-cevaplar almayı, sorunlarımızın karşısında çözüm-olmayan-çözümleri reddetmeyi öğrenmezsek, bize müstahak olanı almaya devam edeceğiz." Radford'un "Medya Nasıl Yanıltıyor?" kitabında anlattıkları, medya çalışanlarının olduğu kadar, haber alan yurttaşlar olarak bizim için de ufuk açıcı nitelikte... Çünkü bilinçli izleyici-okur, yolundan çıkmaya meyilli medyayı da bilinç sınırları dahiline çekecektir. Medya, istediği kadar yönlendirmeye çalışsın, bilinçli izleyici-okuru yanıltması ne mümkün? Radford'un kitabını okuyanlar, Thomas Meyer'in "Medya siyaseti nasıl sömürgeleştirir?" sorusuna cevap aradığı "Medya Demokrasisi" (İş Bankası Kültür Yayınları) ve Atilla Özsever'in Türkiye'de basın çalışanlarının sorunlarını irdeleyip somut bir model önerisi sunduğu "Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci" (İmge Kitabevi) çalışmasına da ilgisiz kalmayacaklardır, biliyorum.
|