Sonsuzluk, şiirde yaşar
İlya Ehrenburg, dünyanın "Doktor Jivago" romanıyla tanıdığı, Nobel ödüllü Rus şairi Boris Leonid Pasternak'ı anlatırken "Apansız, Pasternak'tan mısralar mırıldanmaya başlarım, yarım yüzyıldır hep böyle olmuştur bu" diyor ve ekliyor: "Dünyadan kovulamaz onun mısraları, yaşıyorlar çünkü." (Mehmet H.Doğan: Yalvaçlar ve Biliciler, Dünya Kitapları) Çünkü şiirdir yalnızca dünyadan kovulamayan, dolayısıyla da hayatımızdan... Yaz sıcağının yürekte cehennem ateşine dönüştüğü şu günlerde masamın üzeri şiirlerin serinliğiyle bir çiçek bahçesine dönüştü. "Üşüyen tenhamı bıraksam ete kemiğe, acıtsa zaman/boşluğa boyun eğmese karanlık. güneşten önce batsa akşam!" diyen Yaşar Bedri, "Ah Minyatürleri"nde (Ada kitapları) Türk şiir geleneğinden süzdüğü çağdaş bir yorumla hem "yaralı", hem de "yaralayan" bir şiirin izini sürüyor. "Buğday olup çıkardım yanık tarlanın birinde/Un olmaya hevesliydim, bulurdum değirmeni" diyen Abdülkadir Budak, "Sana Bakmak"ta (Can Yayınları) bu kez "öteki hayatlara aşk duygusuyla dokunma isteği içinde yazdığı şiirler" ile çıkıyor okur karşısına. "Kırık dökük aşklar toplamakla geçti günlerim/bendim, aynalar kırıldı, kendi yüzümde eskidim" diyen Selahattin Yolgiden, ilk şiir kitabı "Su Kıyısında Kimse Yoktu"da (Adam Yayınları) çocuk duyarlılığının zenginliğiyle şimdinin aynasında geçmişin izlerini arıyor. "Martılarla gönderiyorum yüreğimi sizlere/Gözyaşlarımı ise/ Haliç'e" diyen Nusret Karaca, "Ben Haliç'in Çocuğuyum"da (Gerçek Sanat Yayınları) çocukluk anılarıyla donattığı Haliç'in geçmişle şimdi arasında kalan fotografisini çıkarıyor. Bir gününüzü şiire, şairlere ayırın. Geçmiş ve gelecek, elbette şimdi de şiirde var çünkü... "Son"un ve "sonsuzluk"un şiirde yaşadığı gibi...
|