Gerçek demokrasi bilinci, terörü kökten reddetmeyi gerektirir...
ESKİ DEP miletvekillerinin uzun bir cezaevi yaşamından sonra serbest bırakılması, bundan sonrası için değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Bu fırsat, Türkiye'nin bir "cumhuriyet" olarak, demokratik açılımlarını daha olgun bir zeminde gerçekleştirmesi için, cumhuriyet ve demokrasi arasında bir çelişki kurgulanarak şu ya da bu şekilde iç kutuplaşmalar üretilmesinin önüne geçilmesi için son derece önemlidir. Bu eski milletvekillerinin bunca zaman boyunca cezaevinde tutulması, Türkiye'nin olgun bir biçimde geleceğe yürümesi açısından bir sorundu. Bugün bu sorun ortadan kalkmıştır. Kuşkusuz sorunun ortadan kalkması, demokratik cumhuriyet perspektifi içinde, Türkiye'nin "vazgeçilmezlerini" koruyarak demokratik "açılımları" yapma iradesi sayesinde mümkün olmaktadır. Bu noktadan sonra ise sorunun Kürt kimliği üzerinden siyaset yapanlara ve AB çevrelerine döndüğü görülüyor.
AB ülkeleri içinde yer alan bazı siyasetçilerin, Türkiye'nin demokratik açılımlarını, her şeyin bağlamı dışına çıkarılarak tartışıldığı bir zemin üretmek için kullanmaya çalıştığı görülüyor. Sanki, demokratik açılımları yapmak, cumhuriyet modelini sulandırmanın bir manivelası olabilirmiş gibi yaklaşımlar üretiliyor. Bunun Türkiye açısından kabul edilemez ve ciddiye alınamaz olduğu açıktır. Demokratikleşme ve modern siyasi değerleri içselleştirme yönünde Türkiye'nin attığı adımlar, Cumhuriyet modelinin içinden üretilmektedir. Bu adımları, cumhuriyet modeline karşı şeyler şekline sokmaya çalışmak ya da Türkiye'nin "kurucu değerlerinin" dışında bir yerlerde konumlandırmaya çalışmak, ahlaken ve siyaseten iyiniyetli olmayan yaklaşımlar olarak değerlendirilmelidir. AB perspektifini bir araç gibi kullanarak Türkiye'nin siyasi varlığının temel değerlerini sulandırmaya yönelmek gibi bir girişim, bunu yapanların demokrasi konusundaki bilinç eksikliklerini ispat eder.
Öte yandan, şu anda Kürt sorunu şemsiyesi altında üretilen siyasi söylemlerin, "gerçek demokrasi bilinci" açısından test edildiği bir döneme girilmiştir. Türkiye, düşüncenin suç olmaktan tamamen çıkarılması yönünde ilerlediği, gereksiz korkulardan çekinmek yerine kendi tarihsel derinliğine ve gücüne güvendiği, en ileri siyasi kriterleri kendi geleceği için yerleşikleştirdiği ve bu vizyonu bir siyasi bilinç haline dönüştürdüğü yolda ilerlemektedir. Bu, Türkiye'nin kendi tarihsel derinliği ile geleceğin dünyasında güçlü bir yer hedeflemesi arasındaki köprüdür. Bu yolda teröre ve "terör yedeğinde siyaset" üretmeye yer yoktur. Barıştan, demokrasiden, kardeşlikten bahsederken, terör örgütüne "terörden vazgeçmesi" için çağrı yapmak yerine "altı ayla sınırlı" ateşkes çağrısında bulunmak, asla kabul edilemez insanlık dışı katliamlara girişenlere "kefil" olmak, demokratik hak talebi ile etnik temelde radikalizm üretmeyi birbirine karıştırmak, en hafif deyimiyle demokrasi bilincinden yoksunlukla nitelenebilir. Barıştan, demokrasiden ve kardeşlikten bahsetmenin yanına hiçbir şekilde teröre müsamaha gösteren bir yaklaşım iliştirilemez. Hele de, bir hukuk devletinin seçilmiş hükümetiyle, terör örgütünü eşit mesafede durulacak iki eşit unsur gibi ele almak, demokratik siyasetin ucundan kıyısından geçmeyecek bir söylemdir. Demokratik hak mücadelesi ile demokrasinin yöntemlerini kullanarak otoriter yaklaşımlara yer açmak arasında çok ciddi fark vardır...
Türkiye, Cumhuriyet modeli ile demokrasi perspektifi arasında bir çelişki görmeden, çağdaş siyasi değerleri içselleştirme yolunu yürüyecektir. Toplumun talebi ve siyasetin vizyonu budur. Demokrasi perspektifinden geri adım atılması söz konusu değildir. Lakin, demokratik cumhuriyet modeli içinde, terör yedeğinde siyaset yapılmasına ılımlı bakılması ya da teröre kefil olarak hak talep edilmesi diye bir şeye göz yumulması söz konusu bile olamaz. Birilerinin demokratik hak talebinde mi bulunduğu, yoksa demokratik hak talebi etiketi altında haklarını temsil ettiklerini söyledikleri insanların iyiliğine çalışmak yerine, kendilerine oligarşik iktidar alanları mı açmaya çalıştıklarının açıkça görüleceği bir dönemece girilmiştir. Umarız, yaşanan bunca acı tecrübe, Türkiye'nin bütünlüğü ve bütünü kazanmadan hiç kimsenin bir şey kazanamayacağının anlaşılmasına katkı sağlamıştır.
|