| |
Gerçek bir 'baba' hikâyesi...
Var mısın İsmet İnönü'ye gidelim anlatalım durumumuzu? 'Paşa dede biz sokak çocuğu olmak istemiyoruz. Okumak istiyoruz' diyelim var mısın?.. - ?!!.. - Korkma be oğlum! Oraya gitmek sokakta, karanlıkta yaşamaktan daha mı korkutucu yani?.. - Ya almazlarsa bizi yanına? - Alırlar yürü gidelim... Ve Ankara'nın beter kış yaptığı o günlerde üstü başı perişan hallerde bu iki sokak çocuğu tabana kuvvet bir yürüyüş tutturur Çankaya'ya doğru... De gedin len!.. İliklerine kadar işlemiş soğuktan titreye titreye, umutları karınlarından daha aç vaziyette, 2 saate yakın yürür, sonunda bulurlar köşk kapısını... Nöbetçi kulübesinde heykel gibi duran boylu boslu bir asker, yayan yapıldak bu iki çocuğu görünce sorar; - Ne arıyonuz len burada?.. - Asker Abi İnönü Paşa Dede'yi görücez. Asker şöyle bir gülümsedikten sonra yüz ifadesini birden değiştirip höykürür; - De gedin len keratalar!.. Şimdi şaplağı çekerim... Genç muhafız daha cümleyi tamamlamadan çocuklar gerisin geri koşturmaya başlamıştır... Küçümen bacakları açıla kapana iki sokak ötesine rüzgâr hızıyla taşıyıp görüş zaviyesinden çıkarmıştır onları. Durur, kuytu bir saçak altında nefeslenirler... - Dedim sana oğlum. Boş boşuna bi de dayak yiyecektik. O adam işte Tam o sırada siyah bir araba geçer tam önlerinden. İçindeki adamı hemen tanırlar. Daha geçen hafta meydanda kalabalıklar arasında gördükleri, herkesin alkışladığı adamdır o. - Neydi lan bu adamın adı? Hani konuştu millet 'Yaşşa' filan dedi ya? - Dur dur söyliycem... Hah, Demirel, Demirel... İsmail mi Süleyman mı ne adı ama soyadı Demirel hatırladım... İki çocuk birbirlerine doğru bakıp, işaretleşmiş gibi bu kez giden siyah arabanın arkasından koşturmaya başlarlar. O siyah araba az sonra durur ve korumaların açtığı kapıdan Süleyman Demirel çıkar... Biber dolması yedik Sonrasını söyle anlatıyor o gün o koşuyu tutturan çocuklardan biri; "Kapıda genç bir çift vardı. Süleyman Amca'ya bir şeyler söylediler. O güldü, şakalaştı, tokalaştı vedalaştı onlarla. Tam evine girecekti ki bizi gördü. Yanına çağırdı. Anlattık. Sokak çocuğu olduğumuzu ama okumak adam olmak istediğimizi söyledik. Elimizden tuttu ve içeri götürdü bizi. Adının Nazmiye Hanım olduğunu öğrendiğimiz bir teyze vardı. Bize çorba, biber dolma ve kadayıf ikram etti hiç unutmuyorum. İhsan Amca'yı bulun Sonra Demirel Amca uzun uzun sorular sordu bize. İçimizdeki okul aşkını hissedince çok sevindi. Sonra cebinden bir elli lira çıkarıp koydu avucumuza. Bu parayı alın şimdilik. Bir taksiye atlayın Kızılay'a inin. Adalet Partisi Merkezi'ne gidin. İhsan Amcanızı bulun o gereğini yapacak. Ben şimdi onu telefonla arayıp anlatacağım durumu... Sonra kalktı öptü bizi yanaklarımızdan. Tarifsiz bir sevinçle dışarı çıktık, uzaklaştık. Verdiği elli liraya bakıp bakıp yine de inanamıyorduk gözlerimize..." Tonton bir adam Bu hikâyenin devamını ben nakledeyim izninizle... O iki çocuk, taksi tutmaya, para harcamaya kıyamayıp yine yürüyerek AP Genel Merkezi'ne gelirler. Seçim zaferinin hoşluğuyla dolup taşan binada İhsan Amca'yı bulmak mümkünsüzdür o an. Saatlerce bir kenarda durup, coşkulu, sevinçli partilileri izlerler. Vakit ilerleyip el ayak çekilmesine doğru sevimli yüzlü, kır saçlı, gözlüklü, tonton bir adam gelip sorar onlara; - Hayırdır çocuklar ne yapıyorsunuz burada bu geç saatte? - İhsan Amca'yı arıyoruz. - Hımmm! Hangi İhsan Amcaymış bu bakayım? - ???... O tonton adam gülerek devam eder konuşmasına; - O aradığınız İhsan Amca benim. İhsan Sabri Çağlayangil Amcanızım ben. Beyefendi aradı söylediydi geleceğinizi. Ama çok telaş vardı hemen ilgilene Zor hayat Sonra günler günleri kovalar. İhsan Amcaları okuma sevdalısı bu küçük çocuklara her türlü yardımı yapmıştır. Ancak her nedense çocuklardan bir tanesi uzakta oturan ailesinin yanına dönmüş, annesiz babasız büyüyen diğer çocuk ise Çağdaş Çocuk Yuvası'na teslim edilmiştir. Namık Kemal İlkokulu'na da yazdırılan o çocuk sınıflarını hep başarıyla, birincilikle bitirir. Uzun uzun çocuk yılları ise hep yuvalarda, yetiştirme yurtlarında geçer onun. Herkes vardı Ve aradan seneler seneler geçer. Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı olarak. Aşkabat Atatürk Parkı'nın, Türkmenistan Milli Müzesi'nin ve Aşkabat Ertuğrul Gazi Camii'nin açılış merasimlerine katılmak ve resmi görüşmelerde bulunmak üzere Türkmenistan'ı ziyaret etmektedir. Ahat Andican, Cumhur Ersümer, İstemihan Talay, Murat Karayalçın gibi siyasiler, üst düzey bürokratlar, valiler, belediye başkanları ve sanatçılar da vardır. Yerinden kalktı Temaslar tamamlanıp sohbet bölümüne geçildiğinde Türk heyetinden genç bir adam yerinden kalkar, cumhurbaşkanın yanına doğru gider ve onu saygıyla selamlayıp kendini tanıtır. Dopdolu gözler ve titreyen bir sesle der ki; - Sayın Cumhurbaşkanım yıllar önce sizi ziyarete gelip sayenizde okula yazılan, devletin şefkatli kollarında ana babasızlığı unutup ülkesine yararlı bir yurttaş olmaya ant içen o sokak çocuğu benim. Size bu geçikmiş teşekkürümü lütfen kabul buyurun... Herkes şaşırmış dona kalmıştır heyette. Bir süre devam eden bu hüzünlü sessizliği yine Cumhurbaşkanı bozar; - Hatırladım o günü. Hatırladım elbette... Peki ne yaptın, şimdi nedir görevin evladım?.. Tepeden tırnağa Direncini sonuna kadar zorlayan genç adam daha fazla tutamaz kendisini. Ve yaşlar gözünden sicim gibi boşanırken yanıtlar Cumhurbaşkanını; - Şu... Şu anda heyetimizde İçişleri Bakanlığı kadrosunun bir elemanı olarak bulunuyorum efendim. Bilecik Emniyet Müdürüyüm... Ardından kocaman bir kucaklaşma ve görülesi bir duygu yumağı yaşandığını söylememe gerek var mı bilmem? Şimdinin Kütahya Emniyet Müdürü olan Şevki Dinçal'ın tepeden tırnağa insan kokan, sevgi kokan, umut kokan yaşam öyküsünü naklettim size. Şevki Müdürüm biraz sitem edecek ama böylesi umut saçan olayları toplumumuzdan gizleme lüksümüz yok diye düşündüm. Ne dersiniz?.
|