Otuz yıl mukaddem
Yarın 'Babalar Günü' biliyorum. Hep, bu günlerden hiç haz etmediğimi söyler, annesi babası olmayanlar bu 'sonradan olma günler'de kendilerini kim bilir nasıl hissederler, diye düşünür dururdum. Sonra bir gün korktuğum başıma geldi. Babamı kaybettikten sonra 'kendini kim bilir nasıl hissedenler' için üzülecek konumdan 'kendini öyle hissedenler' konumuna göçtüm. Evet, hem geçtim hem göçtüm. Anne ya da babasını kaybedenler, birbirlerini tanımasalar da ortak bir kulübün üyeleri gibidirler. İşte bu yüzden tam da bu yüzden bugünden söz etmeyi burada bitirerek sadomazoşik bir düzlem yaratmadan çalılıkların arasında kaybolayım isterim. Ha bir de ufak, ama önemli bir öneri... Comedy Max'deki 'Dream on' dizisinde duymuştum; 'Onlarla konuşmakta zorlanmamalı ya da konuşmak zor gelmemeli. Zira onlarla öldükten sonra konuşmak çok daha zor olacak' diyordu. Daha çok zaman geçirmeli birlikte, daha çok. Cumartesi yazıları üzünçlü olmamalı... Peki geçirdiğin haftada üzüldüğün şeyler olmuşsa ve bunları okurla paylaşmak istiyorsan n'apıcaksın? İyi adam güzel adam Piriştina'nın ölümüne çok ama çok üzüldüm mesela. Keşke tanımasaymışım ya da iyi ki tanımışım. Genç tiyatrocu Arda Kanpolat'ın intiharı beynimi ve yüreğimi felce uğrattı. Üzülmek için tanımak, tanışmak gerekmiyor. 'Genç ölüm' böyle duygular yaratıyor. Zamansız diye düşünüyorsun. Öte aleme geçmeyi seçiş biçimi irkiltiyor. Arda kardeşin hızlı yaşayıp yaşamadığını hiç bilmiyorum. Ama hızlı düşünüp yoğun hissedip içinden çıkamadığı, yorulduğu bi gerçek. Allah her iki aileye de sabır versin. Evveeet artık havayı değiştirmeliyim. Farkındayım. 'Farkındayım' düğmesine bas yanında ne yazıyor? Sezen Aksu. 'Farkındalık' meselesini şarkıya bu kadar mı güzel yedirebilir bir insan. Konserine gittim, Necati'ciğimin BKM'sinin organizasyonuna Açık Hava Tiyatrosu'na. Sezen'i televizyonda gördüğüm ilk anı hatırladım.Tee o yılbaşı gecesine gittim. 1974 yılbaşı programı, tek tabanca TRT televizyonu seyrediliyor tabiyatıylan. Rahmetli Esin Engin bir yılbaşı şarkısı bestelemiş: 'Hoş geldin yeni yııl / Hoşgeldin yeni yııl / Mutluuluk geetir bizee / Hoş geldin yeni yııl / Hoş geldin yeni yııl / Bolluk veer eeviimiizeee' diye Sezen'de ilk 45'liği olan 'Haydi Şansım'ı söyledikten sonra guruba katılmış, hep beraber söylüyorlar. İlk kez görüyoruz kendisini. Saçlar bildik kaküllü tepe topuzlu. Asık suratlı o çekimde nedense, n'oolmuş kim bilir? Dudaklar yine köfte. Göz alıcı, gönül alıcı. Daha o yıllardan belli ne olacağı. Allah uzun ve sağlıklı ömür versin. İyi ki var. Yıl 1974 dedik orda kalabilir miyiz biraz daha? Sezen'den de önce tanıdığımız başka bir canım insan var o sırada gündemde. Yıkılıyor ortalık Nilüfer diye. Sonradan tanıyıp onu da çok seveceğim, bir zaman sadece hayranı daha sonra arkadaşı olacağım Nilüfer değerlisi. Geçende Beyoğlu'nda dolaşıyorum 'Dance with me'den içim şişmiş bi vaziyette... (Nebil Özgentürk'ün 'Bir Yudum İnsan'ının müzüğü!) Megavizyon'a girdim. Anacııım ne görüyüm! (Ne görüyün?) Lülüfer'in 1974 şarkıları ...Ve o zaman ki halleriyle... Hem de tanesi 7.5 milyona. Hemmencecik kaptık tabii. Manyak gibi dinliyorum. Siz de alın. Harika bi duygu. 'Baştan Anlat'ı avaz avaz söylemekten sesim kısıldı! Oturumu neş'e içinde kapatalım diyorum böyle ani bir hareketlen. Öyleyse neymiiiş? Hep beraber: Anlat baştan anlaaat bana olan aşkınıı / Yüzbin kerre dinleseemdeee yine anlat bıkmam anlat aşkını hı hı hı laraylay laraylay lalala. (Mina nağmesi olan final bölümünden bir alıntıyla poroğramımı nihayetlendirmiş oldum. Haftaya tekrardan gorüşürüüük. Esenkalın!
|