Öğlen karakolda gece Reina'da
"Medeni haliniz nedir?" diye sordu polis memuru. Evliyim. "Peki ya çocuk?" diye devam etti. Yok. Polisin tek kaşı havalandı. Şöyle süzdü beni başımdan ayağıma
Sıradışı bir çarşamba günü hikayesi
Saat 07.00 Bir havlama bir havlama. "Ne oluyor?" diye oda kapısını açmamla birlikte iki küçük bacağıma tırmanmaya başladı. "Ee oğlum dün gece yemez misiniz yemek, tabii acıktınız bu saatte..." İyi de çok erken benim için, biraz daha uyusaydım. Nerede? İlk önce birbirinin aynısı iki yemek kabına aynı kuru mamadan koy. Kapların arasına yere otur. Niye mi? Sınır çiziyorum iki köpek arasında da ondan, yoksa savaş çıkıyor. Gün boyunca birbirleri olmadan nefes alamayan iki it, konu yemeği gelince tam it kesiliyorlar. Yemek bittiğinde saat 07.30. Gel de şimdi uyu uyuyabilirsen.
Saat 14.30 - İsminiz, soyadınız? Balçiçek Pamir. - Doğum yeri? Ankara. - Doğum tarihi? 16 Haziran 1973. Bugün memur bey, bugün. Bakın gazetenin üzerindeki tarihe, bugün 31 yaşıma basıyorum. - Doğum gününüz kutlu olsun o zaman. Peki ne diyorsunuz hakkınızdaki suçlamaya? Ben nerede miyim? Feriköy Karakolu'nda. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, gördüğüm en ferah karakol burası.Yeşillikler içinde. Polislerin hepsi güleryüzlü. Hal hatır sorup çay ikram ediyorlar. "Doğum gününüz olduğunu bilseydik önceden hazırlık yapardık" dediler hafifçe gülümseyerek, tabii ki şaka yaptılar. Ama olsun bugün şakası bile güzel. Ne mi yapıyorum bugün karakolda? Bir bilsem. Allahtan yalnız değilim. Benim gibi yazı işleri müdürü arkadaşım Murat da var yanımda. Biri bizi dava etmiş, yaptığımız bir haberi beğenmemiş. "İyi de biz sorumlu yazı işleri müdürü değiliz, bu konunun muhatabı, haberin yazarı hiç değiliz" dedik avukatımıza, dinletemedik. Avukat haklı "Sizi dava etmişler. Bu söylediklerinizi görevli memura da anlatmanız gerekiyor" dedi. - Medeni haliniz? Evli. - Çocuk? Yok. Polisin bana dönüp bir bakışı var, kelimeler yetmez anlatmaya. Yani yok biz, yeni evli değiliz ama, çocuk da yapmak lazım, yapacağız tabii ama... Demedim, düşündüm. O sırada aynı soruya Murat'ın cevabını duyunca gülümsedim. Tabii ya onun da çocuğu yoktu. Aynı bakış Murat'a da gitti tabii. O dayanamadı. - Biz çocuksuz evlileriz. Çocuk yapmadık gibi bir şeyler söyledi. Polis memuru bir ona baktı bir bana, derin bir iç geçirdi ve işimize devam ettik.
Saat 16.00 Büroya döndüğümde masamın üzerinde kırmızı güller vardı, her yeri kaplayan. Üzerinde ise kocamdan bir not. Notu izin verirseniz paylaşmayayım. Günüm birden değişti.
Saat 20.00 Gazetemin yazarlarıyla yemekteyim. Gazete patronumuz, üst yönetim ve biz, yazarlar hep beraber Zarifi'deyiz. Bir yanımda Mehmet Barlas, diğer yanımda Ali Kırca. Ne Babıali hikayeleri dinledim sormayın, yazılmamak kaydıyla tabii! Müthiş bir gece, İstanbul güzel, masa güzel, her şey güzel. Bir de müthiş bir sürpriz yaşadım. Kocaman bir pastadaki mumları üfledim tek başıma. Üstü meleklerle süslü bir pasta. Tabii ki işin arkasında kadın dokunuşu var, Şule Talu var. Gazetedeki oda komşum, ablam, arkadaşım, meslektaşım. O olmasa ne yapardım acaba? Sadece ben değil bütün gazete ne yapardı? Savaş Ay bir kağıda o anda aklına gelen bir şiiri karalayıverdi. Güzel adam Savaş, can adam...Tabii ki elinde kamerası. Kızıyor bana "Röportajlarına kamera götürmüyorsun, antika mısın kızım" diye. Söz Savaş söz! İlk röportajda çekimler A-Takımı'nda. Gecenin sonuna doğru biri bir yerden bir laf etti. Kim söyledi, konu niye oraya geldi, bilmiyorum. Dedi ki "Çok iyi bir gazete yapıyoruz biz." Bütün yazarlar gazetede sevdikleri yönleri sıralamaya başladılar. O kadar çok ki. Gerçekten de son iki yıldır Sabah öyle bir yeniden doğmuş ki...Tam Sabah olmuş. Ergun Babahan'a baktım. Gülümseyerek dinliyordu. Müthiş gururluydu. Ee nasıl olmasın? Hem gazete yap, hem de hepimizi idare et. Kolay mı? Patronumuz Turgay Ciner'in bu gece de tekrar ettiği bir cümlesi var, bayılıyorum. Her duyduğumda etkileniyorum. Ne yapayım işte, koltuklarım kabarıyor. Bu öyle sıradan bir laf değil. İyi ki Sabah'tayım, iyi ki Sabah'ta yazıyorum dedirten cinsten. "İyi insanlar iyi gazete yapsınlar" dedik, "Öyle yola çıktık" diyor Turgay Bey. Sahi ya, iyi bir gazete yapıyoruz biz. Masaya bir baktım, hepsi birbirinden iyi insanlar. Güzel işler yapıyoruz o da doğru. Köşe yazarından habercisine, ek çalışanından stajyere kadar herkes bizim gazetede yaptığı işten büyük heyecan duyuyor. Bana gelince, en güzeli Babıali'nin efsane isimlerinin arasında sanki kendi evimdeymişim gibi rahat oturmak, konuşmak şakalaşmak, o kesin. Öyle kolay mı sanıyorsunuz Umur Talu, Mehmet Altan ya da Erdal Şafak ile sohbet etmek? Yürek ister. Hayatımın en farklı doğum günlerinden birini kutladım. Öğlen karakolda gece Reina'da. Ama müthiş mutluydum. Bu yazıyı yazarken de müthiş mutluyum çünkü Sabah'ta çalışıyorum. Müthiş gururluyum çünkü biz iyi gazete yapıyoruz. Değerlerimiz, hayata bakış açımız, duruşumuz güzel. Müthiş duygusalım çünkü 31 yaşımda şu masadayım işte. Sizce daha büyük hediye var mı?
Not: Aslında bir tane hediye var aldığım, daha büyük olan ve gözlerimin yaşarmasını sağlayan. Usta bir kalemden, müthiş bir nezaket. Bedri Koraman geldi çarşamba günü beni ziyarete, elinde bir çizim ile doğum günüm için özel.
|