TAŞINMALAR
Eskiden oturduğum mahalleye dönmek özlediğim dostlarıma
kavuşmamı sağladı Bazen bu haller gelir insana. Büyük bir deği- şimden sonra ya da bazen büyük bir karar öncesinde mahzunlaşır, düşüncelere dalar, sonra da "Eski ben nasıldı?" diye meraklanırsınız. Eskiyle bugün arasına uzun yıllar, yeni insanlar, mesafe, yorgunluk, insanlar, kısacası iyisiyle kötüsüyle "hayat" girmiştir. Ama bir anda yeni hayatınızla ilgili her şey anlamsız gelir, değişim çanları çın çın çalmaya başlar ve "Nerdeyim?" dersiniz. İşte böyle zamanlarda kadınların yaptığı en tipik davranışların başında saçları kestirmek ya da saç modelini değiştirmek gelir. Değişimin derinliğine göre başka eve, başka semte ya da şehre taşınmak, yogaya başlamak, seyahate gitmek gibisinden bir sürü yeni davranış da gelir ardından. Ben saç modelim konusunda son derece muhafazakar olduğumdan bir an bile kendimi New York kuaförlerinin ellerine bırakıp 100 dolar bayılmayı düşünmedim bile. Geriye mecburen taşınma olayı kaldı. Ve işte böylelikle son iki aydır Upper West Side'daki yerimi yurdumu güzel memleketimi bırakıp bir kez daha Manhattan'ın genç canlı trendy semti sayılan West Village'de, eski oturduğum mahalleye dönmüş durumdayım. Ayrı bir ülkede gibiyim. Buraya taşınmanın en güzel tarafı, bıraktığım yerden eski dostları bulmak. Artık gündüzleri iki sokak aşağı uzanıp Ayşe'nin Bleecker Street'deki Polka Dot kafesine uğrayabilme, Ayşe o şahane düğün pastalarına son rötuşları koyarken yanında oturup laflama fırsatım var. Downtown denilen bu bölgede otururken etrafımda olan ve aradan geçen zaman içinde irtibatı kaybettiğim eski dostları bir bir arıyorum. Sue Shapiro ben bırakalı üçüncü kitabını bitirdi. Hollywood'dan bir prodüktör "Kalbimi Kıran Beş Erkek" romanını film yapmak istiyor. Sue öğlen yemeği için kafede yine aynı salatayı yiyor. Yıllar boyu terapiden sonra kendi saplantılarıyla yaşamayı, onları kontrol altına alabilmeyi fazlasıyla öğrenmiş. "Bu salatanın adını Sue Salatası diye değiştiriyorlar. Film çekilince milyoner olacağım" diyor. BURMALI ÇAMAŞIRCI Eski sokağımdaki çamaşırhaneye gidiyorum. Karanlık bir merdivenden yer altına indiğinizde ufak bir pencerenin önüne geliyorsunuz. Çamaşırcıyı işleten yüzü dövmeli Burma göçmeni kadın, sanki dört yıl değil iki günlüğüne yok olmuşum gibi "Ne oldu? Yine beyazları ılık, renklileri so- ğuk mu istiyorsun?" diyor. Funda'yı arıyorum. En son dört yıl önce değil sanki daha yeni görüşmüşüz gibi şefkatle "Aslıcığım, sesin mahzun geliyor. Bu akşam bir konsere gidiyoruz sen de gelsene" diyor. Onur cumartesi gecesi "Cahide Sonku" gecesi düzenlediğini anlatıyor. "Gelirim" diyorum. Bir anda downtown'da yaşamın ne kadar zengin ve dostlukların ne güzel olduğunu hatırlıyorum. Uzun bir uykudan uyanmış gibiyim. Yazı burada dostlar arasında mutlu mesut geçirmemek için hiçbir sebep yok.
|