| |
Zana'dan Karayalçın'a
Leyla Zana ve arkadaşlarının Diyarbakır mitingi, provokasyonlara fırsat vermeden, tam bir demokratik olgunluk ortamında gerçekleşti. Bunda bölgedeki görevlilerin ve güvenlik güçlerinin anlayışlı davranışlarının önemli payı var: Zana ve arkadaşlarını VIP'te ağırladılar, miting alanında PKK bayraklarına, Apo posterlerine ve sloganlarına bile izin verdiler. Elbette mitingi düzenleyen DEHAP yöneticileri ile Zana ve arkadaşlarının sağduyu çağrılarının da etkisi küçümsenemez. Ancak en önemli katkı bir gün önce tüm Güneydoğu adına Gercüş'ten geldi: 2 güvenlik görevlisinin şehit edildiği saldırıyı kınamak için kepenk indiren ilçe esnafı topluca Emniyet Müdürlüğü'ne başsağlığı ziyaretinde bulunarak, terörün bir daha o topraklarda kolay kolay yeşeremeyeceğini gösterdi. Zaten Zana da konuşmasında Gercüş'teki infiali ima ederek, "Son 6 yıllık barış sürecinin koruyucuları ve isteyenleri, güçlü bir ses olarak siz oldunuz. Provokasyonlara hiçbir şekilde izin vermediniz ve bugüne getirdiniz" demek ihtiyacını hissetti. Gerçekle yüzleşmek Mitingde verilen mesajlara gelince; Zana'nın sözü hiç uzatmadan, PKK-Kongra-Gel'e ateşkesi 6 ay daha, yani AB'nin Türkiye'ye tarih konusunu karara bağlayacağı zirveye kadar uzatması çağrısı yapmasını önemsemek gerekiyor. Zira bu tavrıyla Kongra-Gel'den daha gerçekçi ve daha yapıcı bir çizgi benimsediğini ortaya koyuyor. Kongra-Gel başkanı Zübeyir Aydar ateşkesi, Silahlı Kuvvetler'in operasyonları durdurması ve çözüm için diyalog grupları oluşturulması koşuluna bağlamıştı. Daha da ileri gidip, Türkiye'nin soruna yaklaşımına ölçü olarak Öcalan'ı göstermişti. Yani, terör liderinin statüsünün yeniden belirlenmesine. Daha açıkçası, onun asıl muhatap alınıp alınmayacağına. Zana işte Diyarbakır'da bölge gerçeklerini görmesinin ya da bilgilendirilmiş olmasının etkisiyle bu cüretkâr zırvaları reddetme cesaretini gösterdi. Ama nereye kadar? Tecrit ortamına rağmen bölgede, Türkiye'de ve dünyada olup biten her şeyi ayrıntılarıyla öğrenen ve izleyen Öcalan, "muhataplık" konusunda Zana'nın kendisine rakip olabileceğini ya da devletçe makbul görülebileceğini sezdiği için, tahliyelerinin hemen öncesinde avukatları aracılığıyla ona ve arkadaşlarına yeni giysi biçti bile: "Leyla, Brüksel'e gidip Avrupa'daki temsilcimiz olsun, Hatip Dicle (en keskinleri) burada kalıp işleri idare etsin" Bakalım Zana bu "talimatlar"a uyacak mı? Tam güvene sahip Ancak önümüzdeki dönemde Türkiye bölgedeki açılımları için muhataba ihtiyaç duyabilir. Zana adresi gösterdi: "Barış sivil toplumların işidir." Peki Leyla Hanım bunca gerçekçiliğine rağmen İmralı'dan yapılan görevlendirmeye uyup yurtdışına giderse, bu işlevi, iletişim kanallarının açık tutulmasını kim üstlenecek? Elbette akla ilk gelen DEHAP. Ancak onun da başında "Demokles Kılıcı" sallanıp duruyor: Anayasa Mahkemesi'nce kapatılması. Bizce tam da bu noktada SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın'a görev düşüyor. Karadenizli hemşehrilerinin yoğun tepkilerine rağmen 28 Mart yerel seçimlerinde DEHAP ile güçbirliği yapan, geçmişte başbakan yardımcılığına kadar yükselmiş olan Karayalçın'a. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne ve üniter cumhuriyetin tüm değerlerine ölümüne bağlı, öte yandan DEHAP'la bugün bile kağıt üstünde de olsa süren güçbirliği deneyiminde Güneydoğu'nun güvenini kazanmış olan Karayalçın, hem kestirilemeyen tehlikeleri, hem de müthiş umutları barındıran bu kritik süreçte "Ombudsman" olarak tarihe geçecek rol oynayabilir. Ne dersiniz; düşünmeye değer bir çözüm, değil mi?
|