Yürüdük hiç durmadan
Mülk sahibi" değilim ama kendimi "ev sahibi" gibi görmek istiyorum nedense! O "ev"e ait olmaktan, o "ev"in penceresinden dünyaya bakmaktan ve o "ev"in içinde bulunmaktan pek mutluyum, pek sevinçliyim.. Her ne kadar boyasında, badanasında, eşyasında, kirasında, balkonunda hakkım ve katkım olmasa da temelinden, göklere yükselişine kadar olan dönemine tanıklık ettiğim için Moğollar gibi ben de misafirliğe bekliyorum sizi! 40 yıldır "asil adımlar"la yüreyen Moğollar'ın son albümü "Yürüdük Durmadan" fırından çıktı.... Yani, Moğollar'ın yeni "ev"leri dayandı döşendi, yeşillendi; şimdi dostları bekliyor! Ve ben hayatımda ilk kez, "bir şarkı geçidi"nin doğumundan "adam" oluşuna kadar olan süreyi adım adım izledim, nasıl vücut bulduğuna göz tanıklığı ettim.. Bu yüzdendir ki yazıya "latife"yaparak başladım!. Cahit Berkay.. Benim güzel arkadaşım, iyi dostum, can ağabeyim. Bana ve "Bir Yudum İnsan"a katkılarını hiç unutamam.. Bin kez dinlesem bıkmayaca- ğım ve kısmetse(!) program, bin kez yayınlansa da değiştirmeyi düşünmediğim o muhteşem jenerik müziğimizin "eser" sahibi. Ve Moğollar'ın "aksaçlı" delikanlısı Cahit Berkay. Ne hoş ve tesadüf ki "1 Mayıs"ta dağıtımına başlanan "Yürüdük Durmadan" için daha tuşlara ilk dokunduğunda stüdyosuna davet etti beni Cahit Baba. Sonra, haftada bir, iki, üç, dört. Her çıkan nağme, her üretilen melodi dinletilir, dinletilir.. Halay da vardır, hüzün de, "kaya" gibi şarkılar da vardır, coşku, neşe de! Bi de şunu dinle bakalım! Harika olmuş Cahit abi Bak, bu da Taner'in bestesi!!! Pek güzel.. Harç biter, sıra yapıya gelir. Ardı ardına yapılan 12 bestenin üstüne sözler gerekli şimdi.
___ Aslında her bir albüm.. Bir gazete ya da on yıllara kalacak bir dergi gibidir. O gazetenin sahibi ve yöneticileri de.. Davula vuranlar, gitarı çalanlar, tuşlara dokunanlar, sözleri yazanlar ve bir şafak vakti yüreğe yerleşen besteleri kayda geçirenlerdir! Hem patron hem emekçidirler onlar. Tümü elele verip beyaz sayfaları doldurmaya başlar.. Mesela, Berkay.. "Memlekette pek çok şeyin ve şeyini şey ettiğimin şeyinin çivisinin çıktığını" çoktan bellemiştir ya bir "mani" döşenir!. "Önemli değersizler"le, "değerli önemsizler"i karşılaştırır, "poptan starlar"ı, "kendine müslümanlar"ı "ti"ye alır, kaleminde tüy bitenlere, yitip giden ozanlara saygı duruşunda bulunur. Böylece albümün "arka sayfa makalesi" tamamlanmıştır.. Sıra, "insan hikayeleri" sayfasına gelir. Yürümeye ve "iyi insan" olmaya çalıştığımızdan bu yana hiç eksiltmeden okuduğumuz, ezberlediğimiz bi şiir vardır. 60'larda, 70'lerde, sonraki yıllarda da hep aklımızdadır.. Ahmet Arif'in Adiloş Bebe"si.. "Doğdun üç gün aç tuttuk/ Üç gün meme vermedik sana/Adiloş Bebe/ Hasta düşmeyesin diye/ Töremiz böyle diye./ Bu namustur künyemize kazılmış/Bu da sabır ağıllardan süzülmüş/ Sarıl bunlara, sarıl da büyü Adiloş Bebe diye devam eder.. Moğollar'ın, yani Berkay'ın, Yörükoğlu'nun, Öngür'ün ve Ersöz'ün gözlerinde bir akşam kıvılcım çakar. Adiloş Bebe büyümüştür artık. Memleket değişmiş, at izi, it izine karışmış ve atın ölümü arpadan olmuştur çoktaan!.. "Kız çocuğu" sanılan Adiloş'unsa, Adil diyesi bir küçük erkek çocuğu olduğu ve Ahmet Arif'in, Diyarbakır mezralarında büyümeye çalışan bu sabi için ağıt yaktığı, böylece de şiir demetine eklediği öğrenilmiştir.. Tez, Can Dündar'a haber salınır. Can, büyütür Adiloş'u. 2000'lere getirir. Törelerden, namustan, eksilmeyen çıyanlardan söz eder yine.. Büyüttüğümüz Adiloş'ların, şimdi mahzun, şimdi yaşlı gençler olduğundan da.. Derken, spor sayfasının tepesine Süreyya yerleşir! Daha dün gibi Süreyya'ya yapılanlar dizilir sözlere ve daha dün, (Antalya'da) yapılanlar hissedilir! Moğollar, hem "kaç "derler Süreyya'ya, hem "koş".. Ve sayfalar arasında, Nazım'la, Ülkü Tamer'le, İlhami Bekir'le yarenlik edildikten sonra da sürmanşet bulunur.. "Yürüdük Durmadan" çakılır dokuz sütuna otuzaltı punto! Başı dik yürümektir konu edilen aslında.. Müzikte ve hayatın her alanında tüketmeden, tükenmeden bugünlere gelmekten. "En zor olan"dan yani. Değişimi hissederek. Aklını yüreğini bozmadan ama gencecik insanlara kucak ve gönül açarak, 2000'ler çocuklarıyla kolkola girerek, yine onbinlere "yaşama sevinci" vererek. Ve fotosuyla, takdimiyle, rengiyle cengiyle hazırdır gazete; pardon! albüm. Tam makineler dönmeye hazırdır ki son anda bir minik not eklenir arka kapağa "Bir Moğollar hayranı Nebil Özgentürk" imzasıyla. Son paragrafta der ki o imzanın sahibi.. "Bu satırların yazarı, 'Yürüdük Durmadan'ın macerasını kendince gözlemeye çalıştı. Müzikte sözün uçmadığını anlatmak için gösterilen gayretleri. Başkent'ten 'dost ve can" bir yazı adamının tuzunu... Daha neleri neleri.. Ve Moğollar'ın, en 'kara' biçimde kirlenmeye yüz tutan bir sektörde 'ak' yürekli ve 'muhalif' kalmayı başardıkları için daha çok yürüyeceklerini de biliyordu.."
|