| |
|
|
Gece mavisi
"AĞRILAR gece artar"mış... Acılar da öyle değil mi?.. Peki ya hüzünler, ya sevinçler?.. Ya arzular, "dört nala sevişmeler", terlemeler, dolmalar, boşalmalar, doruklar?.. Gecenin kucakladığı ne kadar da duygu var değil mi?.. Gündüzün o yalınkat yaşamında, gün ışığının o yalapşap sığlığında voltalayan, demi tutmamış, mayası oturmamış, tadı yayılmamış bi dolu "hal"lerimizin faili malum mimarı aslında gündüzün ta kendisi değil mi?.. O gündüzler ve onların mesaileşen, düzenleşen, kurallaşan, kanunla- şan, töreleşen, tüketen, vampirleşen dakikaları değil mi; bizi böyle soluk öksüzü, bizi böyle kendinden rızasız, bizi kendine bile kaypak, yalancı, hilekâr eden? Yalan mı?.. En keyifli hırsızlıkları, en uçuran arsızlıkları, layıkları, "kayık"lıkları, "kaygan"lıkları, sokulganlıkları, en tatlı küstah geceleyinlere saklamaz, yapmaz, yaşamaz mıyız ha?.. Küfrün de, intikam yemininin de, delirişin, gülüşün, muhabbetin de en sıkı, en dolgun olanı gece olanıdır yalan mı?.. Baş ucumda arzular Aydınlık saatlerin balçık renkli düşlerindense, karanlık gecelerin maytap pırıltılı kalakalmalarını tercih ederiz. Çünkü her lahzasıyla daha yaratıcı, daha "yaratık"cı, daha bi asabileştiren, daha bidellendiren, daha bi vahşileştiren ışıklar saçar içlerimize balçık renkli o anlar. Şiirin bile elbette en hasosu, elbette en kralı, en cambazı, gece dizilen dizelerle çıkar. Bütün arzuların şarkısı, gecelerde bestelenir. Tıpkı Cleodalise dizelerindeki gibi:
"Her akşam bir arzu oturur başucuma. Her şafak yeniden bulurum aynı yerde..."
|