| |
Devlet mi İslam, toplum mu?
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'in, Almanya ziyareti sırasında ZDF Televizyonu muhabiri Maybrit İllner'e verdiği demeçte Türkiye'yi "İslam Cumhuriyeti" olarak tanımlaması, bir süredir "Büyük Ortadoğu" projesi ile bağlantılı olarak sürmekte olan "ılımlı İslam" tartışmasını yeniden alevlendirdi. ABD Büyükelçisi Eric Edelman "Türkiye demokratik ve laik bir ülkedir" diyerek kendi bakanını tashih etmeye çalıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü de "Powell, Türkiye'nin Müslüman çoğunluğun yaşadığı bir ülke olduğunu kastetmiştir" açıklamasını yaptı. ABD gibi bir ülkenin dışişleri bakanı sıfatını taşıyan bir siyasetçinin tanımlaması, hem büyükelçiye hem de bakanlığının sözcüsüne açıklama yaptırıyorsa, bir garipliğin olduğu ortada.
*** "Ilımlı İslam" konusu Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un geçen ayın ortalarında gerçekleştirdiği Amerika gezisi sırasında da gündeme gelmişti. Başbuğ, "Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te kurulduğundan beri, Anayasa'nın ikinci maddesinde belirtildiği gibi laik, demokratik, sosyal hukuk devleti oldu. Bazılarınca Türkiye için 'ılımlı İslam devleti modeli' diye kavramlar ortaya atılıyor. Bu çok açık: Hem laiklik, hem İslam devleti bir arada olmaz" diyerek tepki göstermişti. Orgeneral Başbuğ'un açıklamalarında ciddi bilgi yanlışları vardı. 1924 Anayasası İslam'ı "devlet dini" olarak tanımlıyordu. Laiklik ise, Altı Ok'un diğer maddeleriyle birlikte 1937 yılında anayasaya girdi ama orada da "demokrasi" yoktu... Neyse konumuz bu değil... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Genelkurmay İkinci Başkanı'nın açıklamasının ardından "Ne demek ılımlı İslam, ılımsız İslam? Buna katılmamız mümkün değil. Yanlış bir yaklaşım tarzı. Ilımlı İslam diye bir saçmalık olmaz. Müslüman Müslüman'dır. Dinimiz aşırılıkları kabul etmez, orta yolu tavsiye eder. Herkes, her birey dinini inandığı gibi yaşar, laiklik de bunun güvencesidir" demişti... "Ilımlı İslam" konusunda Amerika'nın kafasının kavramsal düzeyde karışık olduğu anlaşılıyor... Bizimkilerin de çok net olduğunu söylemek kolay değil...
*** 11 Eylül ertesinde ABD, "terör" ile "İslam" arasına kesin bir çizgi çizme çabası içine girdi. Bu yaklaşım AB tarafından da benimsenmekte... Dinsel inancı, bir devlet ve toplum projesi olarak kabul eden totaliter ve otoriter zihniyet, kendi amacı için terörü mubah görmekte... O anlayışta, bireye, çoğulculuğa, demokrasiye yer yok. Dinsel inancı hem devlete, hem de topluma dayatan bu ilkellik Taliban'ın Afganistan'ını yaratıyor... Bir de bireyi özgür bırakan, ideolojisi evrensel hukuk kurallarından ibaret, her vatandaşına eşit mesafede olan çağdaş, demokratik bir devlet anlayışı var. Orada bireyler Müslümanlığını istediği gibi yaşayabilir ama bunu topluma ve devlete dayatamaz. Devletin demokratik yapısı ve toplumun çoğulcu anlayışı buna izin vermez... "Ilımlı İslam", "modern Müslümanlık" ya da "Müslüman demokrat" kavramları, devletin demokratik, bireyin özgür olduğu böyle Müslüman bir toplumu tanımlamakta...
*** "Devlet" ile "toplumu" karıştırınca kargaşa çıkıyor... ABD Ortadoğu'da, kendi Müslüman halkı ile barışık, demokratik, insan haklarına saygılı, piyasa ekonomisinden yana ülkeler bulunmasını arzular görünmekte. AB'nin de buna bir itirazı olamaz. Üstelik AB bu kavramları üretmiş, içine sindirmiş, hayat pusulası yapmış. ABD gibi sığ ve pratik olması, ilkelerden duruma göre vazgeçmesi de söz konusu değil. Bu, inancın totaliter dayatmasının da panzehiri olacak. Zaten demokrasi, halkının kültürel akışkanlığını rahatlatmış, bireysel tercihlere saygılı, toplumun normalleştiği bir ülke yaratır... Müslümanlık devletin değil, toplumun kültürel özelliği... Topluma ait bir kültürel özelliği, devletin niteliği gibi algılayınca iş karışıyor... Türkiye, AB'nin yardımıyla "demokratik bir cumhuriyet" olmaya çalışıyor... İslamiyet ise toplumun dini, kültürü... Bireyin bunu nasıl yaşayacağı ise kendi bileceği iş...
*** Anlaşılan sap ile saman sade Türkiye'de değil, ABD Dışişleri Bakanı'nın kafasında ve dilinde de karışıyor...
|