Duygu değişir mi?
Beni, en çok kitabın sonundaki o şiir yakalıyor: "Biliyorum yoksul olduğumu, ne adımı hatırlatın bana, ne hangi gün olduğunu. Bir yere götürmez bizi bütün bu acılar. Sen hamsileri yıka ben şarap koyayım. Çıplak ve sarhoş biz zenginiz yatakta."
Cemal Süreya şiirinin lezzeti hissediliyor ama bu şiir çok çok daha öncelerde, Antikçağ'da, Anadolu coğrafyasında yazılmış. Şairi ise belli değil...
*** Ama, şairi belli olanlar da var... "Yoksulluk, o zalim, aman vermez hastalık kız kardeşi Çaresizlik'le birlikte ümüğüne çökmüş büyük bir halkın."
Biraz önce bir halk ozanı tarafından söylenmiş ve henüz mürekkebi kurumamış gibi duran bu şiiri Alkaios yazmış... Alkaios kim? Milattan önce altıncı yüzyılda yaşamış Midilli'li bir şair...
*** Koç Kitaplığı'ndan çıkan "Antikçağ Anadolu Şiir Antolojisi"ni şair Erdal Alova derlemiş. O da "Bu şiirler nasıl oluyor da bu kadar çağdaş görünebiliyor?" sorusunu soruyor... Sonra da şöyle cevaplıyor: "Bunun bir nedeni, aynı coğrafi dekor içinde tarihsel araçların değişmesine karşın, insanın varoluş biçimlerinin ve zamana karşı duruşunun, neredeyse, hiç değişmemiş olmasıdır. Anadolu'nun tarihsel halkının sürdüregeldiği yaşam tarzlarının kimi donma noktaları bu şiirlerde çarpıcı bir biçimde çıkar karşımıza: dövünen kadınlar, sözde-dostluklar, bedbaht genç kızlar, bakirelik kültü, yasa tanımayan sonradan görmeler, oğullarını yitirmiş analar, birbirlerini çekemeyen komşu kentler, kurtuluşu esrimede bulanlar, tiranlar, sallanıp duran devlet gemisi, sürgünler, korkular ve o kız kardeşler: yoksulluk ve çaresizlik. Yağ kandilli ışıklarının tanık olduğu yaşamlara elektrik ışıklarının garip bakışları."
*** Yıllar yıllar önce, Paris'te Louvre Müzesi'ni gezerken, hasırdan örülmüş üç bin yıllık bir sandalye görmüştüm... Kendi kendimize "her şeyin çok hızlı değiştiğini" söylerken, nelerin değişmediğini de o an sormuştum...
Daha doğrusu soru gelip beni bulmuştu. "Antikçağ Anadolu Şiiri Antolojisi"ni okurken de aynı duyguya kapıldım... Milattan önce 7. yüzyıldan yola çıkan, "Karadeniz kıyılarından Ionia'ya, Midilli'den Çukurova'ya, İzmir'den Kıbrıs'a uzanan bir coğrafyada yaşamış" insanlar ile bugünküler arasındaki "fark" ne?
Yaşam çerçevesi belli çok değişmiş ama ya duygular?
*** "Bak nasıl örtüyor yemyeşil çınar aşıkların gizini, kutsal yapraklardan bir sayvan yapıp onlara. Sarkıyor dallardan salkımları güzelim asmanın, sevincini mevsimin. Durma, boy at çınar ağacı. Gizlesin her zaman yemyeşil yaprakların yoldaşlarını Aphrodite'nin."
Milattan önce birinci yüzyılda yaşamış Miletli Thallos yazmış bunu... Çekingen bir cinselliğin flörtünde yanıp tutuşan bir genç de yazmış olabilirdi... Aradaki iki bin yılı aşan zamana karşın, insanoğlunun duyguları, özellikle de aşk ve cinsellik konularında galiba kımıldamadan duruyor.. Bu iki temel çizgi kımıldamadan duruyorsa, diğerleri değişir mi?
*** Erdal Alova, Antikçağ'dan bize kalan şiirleri "bir avuç toz"olarak niteliyor: "Bir avuç tozdur elinizdeki Antoloji. İki bin yedi yüz yıl boyunca yangınlar, savaşlar, depremler, bağnazlıklar yüzünden yok olmuş nice şiirden arta kalan bir avuç toz. Şairlerden kalan parçalar: örselenmiş papirüsler, yırtık ceylan derileri, kırık taşlar. Bu yaralı mirasa baktığımızda, büyük şiir deneyimini sezebiliyoruz en azından."
Neyin tozu? İnsanoğlunun hiç değişmeyen duygularının sihirli lirik tozu...
*** "Tunçtan bir bakireyim, duruyorum Midas'ın mezarında, aktıkça sular, çiçek açtıkça ulu ağaçlar ışıyıp durdukça güneş ve pırıl pırıl ay çağladıkça ırmaklar, deniz kabardıkça, durup nice gözyaşlarının mezarında diyeceğim hep gelip geçene: Burada yatıyor Midas."
Milattan önce dokuz ya da sekizinci yüzyılda yaşamış olan İzmirli şair Homeros'un bu şiiri eskimedikçe, başka birçok şey değişse bile ölüme ve ayrılığa karşı çaresizliğimiz ile sevdaya dair duygularımız devam edecek...
|